Adsız tasarım (2)

Türkiye Üniversitelerinde Temel Hak ve Özgürlükleri Temelinden Sarsan Bir Araç Olarak Disiplin Soruşturmaları

Rukan Açkani

Üniversite öğrencilerine yönelik açılan disiplin soruşturmaları kampüs içerisindeki bireysel veya kolektif eylem, söylem ve davranışların üniversite yönetimi tarafından kontrol edilebilmesi ve yeri geldiğinde cezalandırılabilinmesi için yapılan uygulamalardır. Üniversiteler Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında birçok liberal hukuk sisteminde olduğu gibi özerklikleri tanınmış öğretim ve bilim kurumlarıdır. Ve fakat yine liberal hukukun kendi temel çelişkisi olduğu üzere bahsedilen özerklik siyasi iktidarlar tarafından kendi hegemonyalarına veya sermaye çıkarlarına ters geldiği yerlerde kısıtlanmış ve kontrol altına alınmıştır. Üniversite özerkliği aslında yüksek eğitim kurumlarının modern çağ ve hatta öncesinde siyasete olan dahiliyetlerinden ötürü uzun zamanlardır tartışılan ve uğruna büyük mücadelelerin verilerek kazanılmış bir haktır. Ülkede iktidar-üniversite yönetimleri arasında ideolojik farklılıkların barizleştiği Demokrat Parti iktidarı döneminde sert tartışmalara neden olan özerklik meselesi örneğin İstanbul Üniversitesi özelinde Turan Emeksiz isimli öğrencinin 1960 yılında polis eliyle kampüste hayatını kaybettiği süreçte yoğunlaşmıştır. Ülkede silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğu ilk darbe sonrası yapımına yine aynı okulun öğretim görevlilerinin katıldığı 1960 Anayasasında üniversite özerkliği tanınmış ve böylece bir hak olarak normlar hiyerarşisinin en tepesinde yerini bulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasalar tarihi askeri darbeler tarihidir de aynı zamanda ve yönetimi ele geçiren asker grupları kendilerini kurucu iradeler olarak görmüş ve toplumsal hayata etki eden bütün normları etkileyen Anayasaları da bu iradeler doğrultusunda şekillendirmişlerdir. 1946 tarihli Üniversiteler kanunundan beri kendi yöneticisini belirleme hakkına sahip olan üniversitelerin, 1980 darbesi sonrası yapılan baskıcı anayasa ile bu hakları ellerinden alınmış ve rektörün merkezden atanması kararlaştırılmıştır. Bu da günümüze kadar süregelen Cumhurbaşkanlığı tarafından atanan üniversite yönetimlerinin siyasal iktidar kontrolündeki memuriyet pozisyonlarına dönüşmesi sürecinin temellerini oluşturmuştur.

Disiplin soruşturmalarının norm ve uygulama incelemelerinden önce uygulayıcısı olan üniversite yönetimlerinin siyasi dayanağının kısa bir özetinin özellikle siyasi soruşturmalar göz önüne alındığında elzem olduğunu söylemek gerekir. Aynı askeri darbe sonucu ortaya çıkan yönetmeliklerle düzenlenen soruşturma süreçleri bütün bu sebeplerle daha başlangıçta taraflıdır ve taraf olduğu yer devletin üzerine inşa edildiği ayrımcı değerlerdir. Bununla birlikte normların kendisi de kişi hak ve özgürlüklerinden ziyade ‘’devletin bekası’’ nı esas alır ve ona göre düzenlenir. 1985 tarihli YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği bugün hala uygulanan yönetmeliktir ve tıpkı üniversiteler üzerindeki başta siyasi olmak üzere kontrolü sağlamanın baş kurumu YÖK ile birlikte bahsi geçen hegemonyanın temelini oluşturur.

Yönetmelik sadece öğrenciler üzerinde değil ve fakat akademisyenler üzerinde de denetim yapmayı üniversitenin kendi kurduğu normlara değil merkezden belirlenen normlara göre yargılanmasını içerir. Yönetmelik, uyarma ve kınama cezalarının yanında uzaklaştırma ve okulla ilişiğin kesilmesi gibi eğitim hakkını temelden sarsan cezalandırma yöntemlerini de içerir. Bütün okullarda yasaklanan eylemler olarak anılan ve tekrarlanması durumunda kişinin eğitim hayatına son verilmesi riskini barındıran durumlar ifade özgürlüğü yahut toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında ele alınabilecek basit öğrenci eylem, söylem ve etkinlikleri olabilmektedir. Bunlara içeriğinden bağımsız olarak afiş ve ilan asılması, bir ifade alanı olan gösteri ve barışcıl eylemleri de içerisine alabilen ‘’huzur bozucu eylemler’’, eleştiri ve demokratik bir hak olarak protestoyu kapsayabilen yükseköğretim kurumlarında çalışan insanların şeref ve haysiyetlerini zedeleyen eylemlerde bulunmak, Anayasada dahi izne bağlanmamış olan toplantı ve gösteri hakkı örnek olarak verilebilir. Birden çok akademisyen tarafından yürütülen ve bu konuyu AİHS çerçevesinde değerlendiren bir kaynakta bazı eylemlerin doğrudan ifade ve toplanma özgürlüğünü tehdit ettiği tespit edilirken, bazılarının ise normların muğlaklığı sebebiyle yöneticilerin yorumlarına açık hale geldiği ve bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin kapsamında yer alan birçok eylemin bir disiplin suçu haline getirilmesine izin verdiği belirtilmektedir.

Yukarıda bahsedilen ve bu sürecin esas noktası olan yöneticilerin taraflılığı ve üniversitelerin kaybolan özerkliği muğlak bırakılan hukuki düzenlemelerle birleşip öğrenciler aleyhine kurulan baskıcı cenderenin temelini oluşturmaktadır.

* Bu makale, Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Hukukçular Derneği (ELDH) için Freedom House’un Türkiye’de Yükselen Sivil Toplum Liderleri Burs Programı ve Sivil Alan Çalışmaları Derneği’nin Türkiye’de Temel Özgürlüklerin Geliştirilmesi projesinin bir parçası olarak hazırlanmıştır.

Fotoğraf: Beyza Kural

tr_TRTurkish
tr_TRTurkish