2024 Uluslararası Çalışma Gezisi Öğrenci Deneyimleri Serisi : GEZİYORUZ, GEZİYORSUNUZ, GEZİYORLAR
*Tunahan Gözlügöl
2024 Uluslararası Çalışma Gezisi Öğrenci Deneyimleri Serisinin ilk yazısında ODTÜ öğrencisi Tunahan Gözlügöl’ün, bu yılki Uluslararası Çalışma Gezisi’nde yaşadığı deneyimleri ve edindiği yeni bakış açılarını paylaşmak üzere kaleme aldığı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Geziye başlarken hepimizde oluştuğundan emin olduğum bir karmaşa yaşanır. Sorular birikir ve ilk sorgu başlar: Bu gezi ne işime yarayacak? Dışarıdan bakınca bir kurum gezisi gibi gözükür ilk başta. Yine de tabii onun dahi güzel geldiğini söylemek gerekir. Fakat geziye gittiğinizde sadece bir kurum gezisi olmadığını, bir fikir festivali olduğunu görüyorsunuz. Peki neden? Gelin anlatayım.
Ben insan hakları üzerine şöyle böyle düşünen ve olabildiğince anlatan biri olmaya çalışıyorum. Var olan bir literatürde ve pratikte insan hakları açısından bazı şeylerin yolunda gitmediği açık. Ortada anlaşmalar, kanunlar, büyük büyük sözler varken hala en temel hakların bile ihlal edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Hukuka sıkışmış hak savunusu yeterli değil ve bir değişim gerekiyor. Bu sebeple insan haklarına eleştirel bir bakış gerekir. Johan Galtung bunu eleştirirken yapı-merkezli ve mağdur-merkezli bakış açısı üzerinden inceler hukuk geleneğini. Mağdur-merkezli bakış yapının kendisini ıskalarken yapı-merkezli bakış ise bireylerin kendisini kaçırır. Bu noktada işte hukuk sistemi mağdur-merkezli bir bakışa sahip ve Galtung’un eklediği gibi hukuk muhafazakardır ve değişimi kabul etmez. Değişim olsa bile bir sorunu önlemek odaklı değil oluşan sorunun tekerrür etmesini önlemek için olur. Bu da hak ihlalini bir ölçüde kendi içinde barındırır. Bu sebeple hukuk sistemini bir mekanizma olarak kabul etmek gerekir fakat yeterli olmadığını da söylemek gerekir. Bunu buraya koyarken de boşlukları tamamlayan yenilikler bulmak gerekir. Kimi bunu köklü değişimle kimi minik ve yavaş değişimle düşünür. Ben fikrimi belirtmeden bunu düşünürken ister istemez var olan sistemden beklentiler oluşuyor.
Mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları neden uygulanmıyor sorusunu sorguluyorsunuz. İşte burada ben bir şeyleri bu geziyle öğrendim. Bu geziye çıkmadan önce de eleştirel duruşuma ters mi sorgusu oluşmuştu. Fakat işte tam burada orada aklıma ilk gelen soru “Avrupa Konseyi’nde neden yeterli yaptırım yok?” oldu. Gelen cevap ise yaptırımın en etkili şekilde ekonomiden geçtiği oldu. Yani sistem kendi açığını oluşturmuştu. Bilinçli veya değil; onu sizlere bırakıyorum. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi gibi kurumları gezmenin kendisi bir şeyleri öğrenmenizi sağlıyor. Bu kurumlar dışında ise gezdiğiniz her sivil toplum kuruluşu sizlerin büyüttüğü insan hakları savunusunu büyüttüğünü görüyorsunuz. Yani biraz yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. Ama bence en önemli şey bir fikir inşası fırsatı sunması. Nitekim Avrupa deyince derdi olmayan insanların toplanıp dertsizliğe bir iş kattıkları bir pembe dünya canlanıyor. Fakat oraya gittiğinizde hiç beklemediğiniz sizlerin bildiği gündemleri bilen, gören ve üzerine düşünen insanları görünce yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz ve aslında değişimin kendisinin bizlerde olduğu hissini inşa ediyor. Bizler değişimin bir parçasıyız. Bunu Türkiye ile sınırlamıyorum. Bir LGBTİ+ olarak varlık mücadelesinin inşası orada bir yerde değil bizim içimizde olduğunu öğretiyor. Yani “bilmiyor muydun bunu?” diye soracaksınız ama asıl mesele şu ki büyük büyük kurumların büyük büyük sözlerinin bizleri korumadığını, bir yandan Ukrayna için barışı büyüten gücün Filistin için aynı şeyi yapamadığını görmek ilk elden olmalı. Ve oraya gidip bunu ilk elden duyuyor olmak gerçekliği kendi içimize çeviriyor. Bu gezi insan hakları mücadelesinin Türkiye ile sınırlı olmadığını, medeniyet de dense oralara, oralarda da insan haklarını sisteme karşı korumak gerektiğini görüyorsunuz. Yani mücadele bazı yerlerde çetinleşse de her yerde.
Bu gezi bana bunun inşasının kendinizden geçtiğini betleştirdi ve fikri birçok değişiklik ve hatta somutlaşma sağladı. Ha her şey de ciddiyet değil onu da anlatmak gerekir. Yani bu gezi sizlere devlet dairesi monotonluğu hissettirmesin. Nitekim bu gezide tanıştığınız insanlar ile büyüyen sosyal ortam muhteşem bir arkadaşlık deneyimi sağlıyor. Kolektif bir etkinlik, kolektif deneyim sizlere bir yakınlık katıyor. Birlikte edilen sohbetler, birlikte biriktirilen anılar kısacık sürede kocaman fotoğraflar sunuyor zihninize. Tabii derneğin de sürprizleri oluyor ve bunların kattığı deneyimi samimiyetle yoğrulmuş bir anı haline getiriyor. Kurum gezilerinden geriye kalan uzun vakitler birlikte yeni tatlar deniyor, sokaklarda yeni kültürü geziyorsunuz. Yani özetle hem kısacık zamanda fikri olarak çok şey katıyorsunuz kendinize hem de çok güzel anılar biriktiriyorsunuz. Bir gezinin inşa ettiği şey göründüğünden çok fazlası. Ben bu deneyim için son sözlerimi değerli teşekkürlerimi leterek tamamlamak istiyorum. Sevgilerle!
*Yazı içerisinde kullanılan görseller gezi süresince Tunahan Gözlügöl'ün objektifinden çekilmiş fotoğraflardan birkaçıdır.