Vakıf Üniversitelerinde Üst Üste Zam
#MüşteriDeğilÖğrenciyiz
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 27 Mayıs’ta vakıf üniversitelerini eğitim ve öğretim ücretlerine enflasyon oranı üzerinde zam yapmamaları için uyardı. Vakıf üniversitelerine gönderdikleri yazıda Kahramanmaraş merkezli Şubat depremlerine de değinen YÖK, depremzede öğrencilere eğitim ve öğretim ücretleri, barınma ve burs ihtiyaçları konusunda kolaylık sağlanması gerektiğini de hatırlattı.
Henüz YÖK bu açıklamayı yapmadan bazı vakıf üniversiteleri zam yapmaya başladı. İstanbul Aydın Üniversitesi 17 Nisan tarihinde eğitim-öğretim ücretlerine %100’ün üzerinde, sonrasında Biruni Üniversitesi %130’a varan zamlar yaptı. Mayıs ayı başında ise Maltepe Üniversitesi aynı şekilde eğitim ve öğretim ücretlerine %100’ün üzerinde bir zam yaptı. İlerleyen günlerde öğrenciler yapılan fahiş zammı protesto etmek için toplandı.
Yaz dönemi boyunca ise hem vakıf üniversitelerinin eğitim ve öğretim ücretlerine yaptıkları zamlar hem de devlet üniversitelerinin yurt ve yemek ücretlerine yaptıkları zamlar gündemdeydi.
9 Haziran’da Gelişim Üniversitesi öğrencileri eğitim-öğretim ücretlerine yapılan zamları protesto etmek için bir araya geldi, protestonun ardından yapılan zamlara karşı rektörlüğe dilekçe verdi.
Yeditepe Üniversitesi de yurt ücretlerine neredeyse %100 oranında zam yaptı, geçtiğimiz yıl 55 bin TL olan oda ücretleri 93 bin TL’ye çıktı. “Fabrikası Olmayan Öğrenciler” notuyla üniversite öğrencileri yapılan zammı protesto etti. Üniversite, geçtiğimiz aylarda da eğitim-öğretim ücretlerine yaklaşık %200’lük bir zam yaptı.
Bilkent Üniversitesi 2023-2024 yılında okula başlayan öğrencilerin eğitim ve öğretim ücretini enflasyonun üzerinde bir zam oranıyla 300 bin TL’ye çıkardı.
“ Öğrenciler artık derslerden arta kalan zamanlarda işlerde çalışıp öğrenim ücretlerini ve barınma masraflarını karşılamaya çalışıyorlar.”
Nişantaşı Üniversitesinde geçtiğimiz sene işine son verilen akademisyenlerden Ekinsu Devrim Danış’a vakıf üniversitelerinin öğrenim ücretlerine yaptığı zamların akademisyenlerin ücretlerine ne oranda yansıdığını ve bu konudaki görüşlerini sorduk:
“Son birkaç yıldır enflasyonun üzerinde yapılan zamlar ile vakıf üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerin eğitim hakkı engelleniyor. Öğrenciler artık derslerden arta kalan zamanlarda işlerde çalışıp öğrenim ücretlerini ve barınma masraflarını karşılamaya çalışıyorlar. Ki birçok vakıf üniversitesi yaşanan ekonomik sıkışmayı fırsat bilerek faturayı öğrencilere ve üniversite emekçilerine kesiyor. Fakat hem YÖK’ün yayınladığı raporlar incelendiğinde hem gözle de göründüğü gibi vakıf üniversitelerinde özellikle tercih dönemlerinde çok yüksek tanıtım ve reklam masrafları yapılıyor. Yani bu üniversitelerin mütevelli heyetleri ve üst düzey yöneticileri bir şekilde elde ettikleri kârlar ile büyürken; kazançlarını öğrencilerin kütüphane, servis ve yemek gibi ihtiyaçlarına ya da akademisyenlerin emeğinin karşılığını vermeye değil, daha ne kadar fazla kar edebiliriz gibi bir dürtüyle hareket ederek pazarlama stratejilerine yatırmayı tercih ediyorlar.
Bir yandan da devlet üniversitelerinde okuyan öğrenciler de çok benzer sorunlarla bir süredir itiraz ve taleplerini seslendiriyorlar. Önümüzdeki süreçte barınma ve yurt sorunları öğrencilerin talep mücadelesinin ana unsuru olacak gibi. Dolayısı ile öğrencilerin de bir araya gelerek ortak hareket etmekten, bulunduğu sınıf, ötk ve kulüplerde örgütlenerek ses çıkarmaktan daha başka seçeneği yok.
Aynısı üniversitelerde çalışan idari ve akademik personeller için de geçerli elbette. Özellikle Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi ile beraber vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenler de yoksulluk sınırının altında ücret, mobbing ve sürekli işten çıkarılma tehditlerine karşı yavaş yavaş sesini duyurmaya çalışıyor. Bu yavaşlığa ve atalete ekonomik sıkışma, eriyen ücretler ve yaşam koşulları bir ivme kazandıracak gibi görünüyor. Çünkü sendikasız, güvencesiz ve yalnız olduğunu düşünerek bu süreci götürmeye çalışan akademisyenler nihayetinde bir sindirme ve baskı politikalarının altında çalışmaya ve bilgi üretmeye çalışıyor. Dolayısı ile bunun önüne geçebilmek için birlikte hareket etmek şart.
Biz Nişantaşı Üniversitesinde çoğunluğu araştırma görevlisi olmak üzere 30’dan fazla akademisyen ücretlerimizin devletteki meslektaşlarımızla eşitlenmesini istediğimiz için işten çıkarılmıştık. Aradan geçen 1 senenin ardından birçok arkadaşımızı açtığı davalar sonucu işe geri döndü. Hepsinden önemlisi bizim haklı mücadelemizin neticesinde Nişantaşı’nda ücretler yükseltildi. Baskı ve mobbing uygulayan belli başlı yöneticiler göz önünden çekildi. Yani bu kazanım değil de nedir? Buradan bütün üniversite emekçisi arkadaşlarıma sesleniyorum: Yalnız olduğunuzu düşünmeyin, hakkımı savunsam ne olacak ki, ne değişecek ki diye düşünmeyin, işten çıkarılırım diye endişe etmeyin.
Birbirimize güveneceğiz ve kendi sendikamızda örgütleneceğiz.”