KYK Kesintisine Yanıt: Güçlü Bir Dayanışma ile Mücadeleye Devam

Ülkenin hemen her yerinde Onur Yürüyüşlerine ve LGBTİ+’ların çoğu etkinliğine -iktidarın da yaymaya çalıştığı LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleriyle- şiddetli müdahaleler gerçekleşiyor. Bu müdahalelerin ve yasakların en yoğun olarak yaşandığı kentlerden birisi de Ankara.* Yıllardır süregelen yasaklara rağmen bu sene Ankara’da, 29 Haziran’da Onur Yürüyüşü gerçekleştirildi. Tunalı Hilmi Caddesinde yapılan ilk yürüyüşe polis müdahale ederek gözaltı yaptı. Buna rağmen ikinci ve daha kalabalık bir grup Kuğulu Park’ta yürüyüşü gerçekleştirdi.

29 Haziran’daki Ankara Onur Yürüyüşüne katılan ve darp edilerek gözaltına alınanlardan birisi de Tıp Fakültesi öğrencisi İlay. İlay’ın geri ödemeli bursu “güvenlik birimleriyle yaşanan bir olay” gerekçe gösterilerek Ağustos ayında kesildi. Biz de İlay ile yaşananlara dair bir röportaj gerçekleştirdik.

İlay, bursun tarafına hiçbir bildirimde bulunmadan kesildiğini ve ancak Kredi Yurtlar Kurumunu aradığında bursunun kesildiğini öğrendiğini ifade ediyor. Mücadele ettiği için bursu kesilen tek öğrenci olmadığını söyleyerek bu haksızlığa ve yaşanan polis şiddettine karşı mücadeleye çağırıyor. İlay; yıllardır gerçekleştirilemeyen bir yürüyüş gerçekleştirdiklerini, bir kazanım elde ettiklerini, seneye daha büyük bir kalabalık olarak bunu gerçekleştireceklerine olan inancın arttığını ve yıldırma politikalarının tam tersine onu daha da direngen yaptığını söylüyor.

Sivil Alan Araştırmaları Derneği: Ankara’da Onur Yürüyüşüne katılmanın ardından geri ödemeli bursun kesildi. O günkü eylemde neler oldu, sen neler yaşadın biraz bahsedebilir misin?

İlay: Önce Ankara’da nasıl bir Onur Yürüyüşü düzenlediğimizden bahsedeyim. Ankara’da yıllardır onur yürüyüşü düzenlenemiyor . Düzenlenenler de Haziran ayında Onur Yürüyüşü olarak değil de Mayıs ayında genelde ODTÜ’ de düzenlenen yürüyüşlerdi. Uzun bir aranın ardından ilkti. Yani bu yaptığımız o yüzden çok heyecanlandıran bir şeydi bizi. Başta tedirginliklerimiz yok muydu? Vardı tabi ki. Ankara özelinde polis şiddetinin farkındayız, neler yaşayabileceğimizin farkındaydık. Sonrasında bunu yapmanın heyecanı daha ağır geldi bizim için ve dedik ki, açık çağrı yapmasak da en azından tanıdıklarımıza söyleyelim. Küçük de olsa bir kalabalık bunu yapalım ki “bakın bu da yapılabilir” diyebilelim. Sonra biz böyle birebir tanıdıklarımıza haber verirken bir baktık çok kalabalıktık. Yani hiç öyle küçük bir grup falan değiliz. Sonra tabi o kalabalık bize daha da çok güç verdi ve o kalan endişelerimiz de bir anda yok oldu ve son gece dedik ki, hadi o zaman afişle yayalım ve gelen herkes gelsin. Böyle bir günde düzenlemiş olduk aslında biz bu yürüyüşü. Seymenler’de yapmayı planlamıştık. Yürüyüşten bir saat önce öğrendik ki polisi abluka altına almış Seymenler Parkı’nı. Sonra da boşaltmaya başlamış. Öyle olunca hızlıca yeni bir yer belirledik. Dedik ki, Tunalı Hilmi Caddesinde yürüyelim. Ondan sonra Tunalı Hilmi’de toplanmaya başladık arkadaşlarla. Yürüyüşe katılacağımı bildiğimiz, gelmesini beklediğimiz gruplar vardı daha. Bir baktık Güvenlik Şube ekipleri bağırarak üstümüze doğru koşuyorlar. Öyle olunca biz mecburen herkesi beklemeden yürüyüşü başlatmak zorunda kaldık. Sonrasında bir on dakika kadar yürüdük. Aslında çok güzel bir yürüyüştü gerçekten. Yani on dakika belki kulağa az geliyor ama o an epey uzun bir süreydi bizim için. Sloganlarımızı attık, söylemek istediklerimizi söyledik. Çok iyi bir yürüyüştü. Ondan sonrasında yaklaşık yirmi kişi polis ablukasına alındık. Ve aslında abluka başladığı an, işkence süreci de başladı eş zamanlı olarak. Çünkü polis bizi çevreler çevrelemez, aktivist bir arkadaşımıza yakın mesafeden biber gazı sıktılar ve arkadaşımızın çok ciddi kalp tansiyon sorunları var. Sonra o ablukanın içinde fenalaştı ve onun ablukadan çıkarılması ve tıbbi müdahalede bulunulması için acilen polisler ile birlikte müzakere etmeye gittim. Durumu anlatmaya çalışıyordum; arkadaşımızın tıbbi sorunları olduğunu, acilen çıkarılması gerektiğini, tıbbi müdahaleye ihtiyacı olduğunu söylerken bir anda yani hiç beklemediğim bir anda başka bir polis, -memuru güvenlik şube amblemliydi- yine saçımı çekti. Beni yere düşürdü saçımı çekerek. Ondan sonra ben daha kalkmadan çevik kuvvet kalkanlarla vurmaya başladı bana yerdeyken. Gerçekten idrak edemediğim bir süreç oldu orada işkence gördüğüm süreç. Ardından ayağa kalktım daha ne olduğunu anlayamadım baktım ki gözaltı aracına götürülüyorum. Gözaltı aracına da beş tane polis memuru saçlarımdan sürükleyerek götürdüler beni gözaltı aracına. Ondan sonra iki kişilik gözaltı aracında biz beş kişiydik ve inanılmaz bir sıcak söz konusuydu. Gözaltı araçlarında da herhangi bir havalandırma söz konusu olmadığı için gerçekten böyle nefes alamayan bir durumdaydık. Alanda yani hemen bizim bindirildiğimiz gözaltı aracının yanında kocaman bir gözaltı otobüsü de var. Biz defalarca kez şeyi söyledik hani zaten alanda büyük bir araç var gözaltı aracı biz burada nefes alamıyoruz bizi oraya bindirin. Sadece güldüler. Bu isteğimiz onlara komik geldi çünkü hani sonuçta nefes alamayan onlar değil de biz olduğumuz için çok da umurlarında olmadı açıkçası. Daha sonra emniyete götürüldük hastanenin ardından. Emniyet’in otoparkında biz tam üç saat bekletildik. Defalarca kez bunların polis kayıtlarında da mevcut olduğunu, bizi otoparkta bekletemeyeceklerini, bunun hukuksuz olduğunu ve artık karakola çıkarmaları gerektiğini söylememize rağmen herhangi bir dönüş alamadık. Sonrasında öğrendik ki, bizi bekletmelerinin sebebi avukatlarımızın gökkuşaklı maske takmasından ötürü onları emniyete almamak istememeleriymiş. Ondan sonra tabi biz ifadeye çıktığımızda avukatlarımızın yüzünde yine de gökkuşaklı maskeleri gördük. Yani bizim için çok güzel bir andı böyle. Ardından karakola çıkarıldığımızda üst araması yapılıyor işte rutin olarak orada ve üst araması sırasında benim üstümü arayan polis bana çıplak arama başlattı ve ben ilk an bunu idrak edemedim. Hani çünkü o anın şokuyla bir an neye uğradığımı şaşırdım. Sonrasında kendimi geri çektim. Ve söyledim hani aramayı bu şekilde yapamayacağını ve bunun bir çıplak arama olduğunu ve aslında bayağı bir taciz olduğunu. Sonra çok saçma bir şekilde bana, yani atanmış cinsiyetimden ötürü “sen de kadınsın, işte ben de kadınım, ne olmuş yani o zaman sapıklık olmaz” gibisinden bir şeyler söylemeye çalıştı. Sonra ben direttim yaptırmayacağımı söyledim ama bu sefer bağırarak üstüme yürüyerek falan devam etmek istedi çıplak aramaya. Ama üst arama odasında eylemde gözaltına alınan bir arkadaşım daha vardı. O da benimle birlikte direnince çıplak arama yapamadılar, devam edemediler. Genel olarak süreç böyleydi aslında. O gün benim psikolojik olarak modumu düşüren çıplak arama mevzusuydu. Çünkü hani tacize uğramak, psikolojik olarak çok ağır bir şey ve yapılan şey basbayağı bir şekilde tacizdi orada bana uygulanan.

Bunun dışında dönüp baktığımızda, Ankara’da yıllardır yapılamayan Onur Yürüyüşü yaptık. Bu arada biz gözaltına alınırken bizimle buluşamayan grup Onur Yürüyüşüne gelecek olan bizden çok daha kalabalık, 40 kişiden fazlalardı. Kuğulu Park’ta buluştular. Basın metni okudular. Yürüyüşlerini yaptılar ve hiçbir polis müdahalesi olmadı. O yüzden bu da çok büyük bir kazanım bizim için. Yani aslında birden fazla Onur Yürüyüşü yapmış olduk ve birden fazla kalabalıkla birlikte sokaklardaydık. İnanılmaz bir kazanım aslında. Burada oturup şeyi düşünüyoruz. “Biz bir günde bu kadar kalabalık bir şey düzenleyebildiysek seneye daha kalabalık ve daha planlı bir şekilde büyük bir yürüyüş düzenleyebiliriz. Çok daha renkli çok daha kalabalık”. Bunun için de burada gördüğümüz işkencelerin teşhiriyle ve hukuki süreçlerle birlikte bu polis şiddetini biraz daha kırmamız gerekiyor ki seneye daha güvenli alanlar oluşturabilelim.

CSSA: Peki kredinin kesildiğini nasıl öğrendin? Eline bir tebligat ulaştı mı? Yürütmeyi durdurma davası açacak mısın?

İlay: Benim elime ne herhangi bir tebligat ulaştı ne de bir arama yapıldı. Benim bursum her ay belli bir gün yatıyordu. Ve o rutin günün üzerinden iki gün geçince ben fark ettim, “aaa benim kredim yatmamış”. Kredi Yurtlar Kurumunu aradım. Aradığımda bursumun yatmadığını belirterek bunun sebebini sordum. Bana “güvenlik birimleriyle yaşadığınız bir sorundan ötürü krediniz kesilmiş” dendi sadece. Başka bir açıklama yapma gereği de duymadılar. Herhangi bir tebligat da elime ulaşmadı. Bu şekilde öğrendim.

Şu anda avukatımla Yürütmeyi durdurma davası açmaya hazırlanıyoruz. Ama burada da şöyle bir endişem var açıkçası. Dediğim gibi şu sıralar mücadelede çoğu öğrencinin KYK’sını kesiyorlar. Bursu/kredisi kesilmiş bir arkadaşım var, yürütme durdurma davası açmıştı. Davasında kazandı ve yatırmadıkları KYK toplu olarak yatırıldı. Fakat birkaç gün önce yürütmeyi durdurmanın iptali çıkmış ve toplu olarak verdikleri parayı arkadaşımdan geri istiyorlar. Ve eğer geri vermezlerse de hacizle birlikte teksip ediyorlar. Bu yüzden hukuki süreç bana şu an çok güven vermiyor ne yazık ki. O yüzden şu anda en etkin çözüm bence bu olayı biraz daha toplumsallaştırmak. Yani artık herkesin; hakları için mücadele eden insanların en basit temel haklarından mağdur edilerek caydırılmaya çalışıldığını görmesini istiyorum. Kırılsın yani iktidardaki bu “ben bunu da senden alırım, bunu da senden alırım” bakış açısı. Artık kırılması lazım .

CSSA: Biraz önce bahsettiğin üzere Boğaziçi Direnişine destek veren öğrenciler de benzer bir durumla karşılaştı. Sen de benzer bir durum yaşıyorsun. Neler düşünüyorsun? Bunun sistematik olarak kullanması karşısında neler yapılabilir sence?

İlay: Gerçekten iktidarın baskısını -dediğiniz gibi- sistematik olarak her gün/her yerde hissediyoruz. Gerek ailelerimiz üzerinde, gerekse üniversitelerimizde, gerekse de ekonomik, eğitim ve hukuki haklarımızda bunu her yerde hissediyoruz. Yani her yerde elimizden aldıkları temel haklarımız söz konusu. Ama zaten biz elimizden alınan haklarımız için mücadele ediyoruz. Onların bu mücadeleyi kırmak için daha çok hakkımızı gasp etmek istemesi aslında bizi daha da güçlendiriyor ve daha da mücadeleye dahil olmamızı sağlıyor. Aslında dediğim gibi caydırıcı bir noktada değil. Mücadelenin içinde de bir birlik beraberlik içinde olduğumuz için, elimizden alınan haklarımızı bir şekilde kendi aramızdan -sürdürülebilir olmasa da- telafi etmeye çalışıyoruz. Mesela KHK’mın kesilmesinin üzerine, ekonomik açıdan bana destek olmak isteyen birkaç gönüllü çıktı, sağ olsunlar. Bu zor süreci onlarla birlikte atlatabilirim belki ama dediğim gibi bu sürdürülebilir bir şey değil. Sonuç olarak biz eğer bir devlet mekanizmasından bahsediyorsak, bizim bu haklarımızı devletin koruması ve bize güvence verecek bir dayanak oluşturması gerekiyor. Biz KHK’yı da bu sebeple alıyoruz. Yani mesela bu geri ödemeli bir burs benimki. Ufak bir miktar ve gerçekten bu miktar şu an günümüz Türkiye koşullarında benim ihtiyaçlarımı karşılayabilecek bir miktar da değil. Ama yine de bu noktada bize destek olan bir miktar ve mesela en temel ihtiyaçlarımızı biz bu paraya güvenerek karşılıyoruz. Sonuç olarak; devlet parayı geri ödemeli de olsa her ay bana yatıracağını söylüyorsa, “demek ki her ay yatıracak” diyoruz. Ama sonra bir bakıyoruz, hiç haberimiz olmadan bu para da kesiliyor. Bu noktada bizim arkamızda güveneceğimiz bir yapı kalmıyor. Bu baskılanmaların sebebini zaten biliyoruz. Bizi mücadeleden caydırmak için ama asla caydırıcı bir noktada değiller. Böyle saçma sapan içinden çıkılmaz bir durumun içindeyiz yani.

CSSA: Yaşadığın süreci bir tweet ile paylaşmıştın ve dayanışma çağrısında bulunmuştun. Beklediğin dayanışma ortamı sağlandı mı? Nasıl hissettirdi?

İlay: Çok çok daha büyük bir dayanışmayla karşılaştım açıkçası. Ben bu tweetin o kadar yayılacağını bile düşünmüyordum. Dediğim gibi ben çok öfkelenerek atmıştım o tweeti. Bir noktada teşhir olması amacıyla da atmıştım ama inanılmaz bir şekilde yayıldı ve toplumsallaştı beklediğimden çok daha fazla. O kadar güzel dayanışma mesajları aldım, hem LGBTİ+ hem işte LGBTİ+ olmayan destekçilerden. Hukuki anlamda birçok destek teklifi geldi. Maddi açıdan destek vermek isteyen birkaç gönüllü oldu. Bunun dışında yurt dışında yaşayan LGBTİ+’lar da bu duruma sessiz kalmadılar. Onlardan da birçok destek geldi. Bu dediğim gibi, beni inanılmaz güçlendiren bir yerde duruyordu. Mücadeleyi kesmek yerine daha da mücadelenin içerisinde oldum aslında. Çünkü aslında bu beklediğimiz dayanışmayı, biz her gün daha küçük bir kitleden de olsa görüyoruz. Aktivizmin içinde görüyoruz. Ama bu kadar büyük bir kitlenin bir anda senin yanındayız demesi, çok inanılmaz bir duygu gerçekten. Seni daha çok mücadeleye bağlayan bir şey yani.

CSSA: Peki eklemek istediğin, çağrıda bulunmak istediğin bir şey var mı?

İlay: Biraz birbirinden bağımsız konular gibi olsa da bir kaç şey eklemek istiyorum. Birincisi dediğim gibi mücadele ettiği için bursu kesilen tek öğrenci değilim. Bu çok yaygın bir yöntem. En basitinden benim ev arkadaşımın bile bursu kesilmiş. Yani hani aylardır KYK almıyor kendisi de. Mücadelenin içinde bulunan ve hakları için sesini çıkarmaya çalışan tüm öğrencilere yönelik baskılama aracı olarak kullanılıyor. O yüzden, bunun toplumsallaşması için insanları burada dayanışmaya davet ediyorum. Bursu kesildiği için gerçekten ekonomik açıdan sorun çeken birçok öğrenci var. Bunun için insanları dayanışmaya çağırmak istiyorum. Bir de Ankara özelinde değinmek istediğim bir şey var. Özellikle biz Ankara’da yapmak istediğimiz eylemlerde, yürüyüşlerde ve okumak istediğimiz basın metinlerinde inanılmaz bir polis şiddetiyle karşı karşıya kalıyoruz. Ama bu sadece eylem alanındaki şiddetle de bitmiyor. Biz yolda yürüdüğümüz zaman tehditlere, hakaretlere ve tacizlere maruz kalıyoruz. Biz bunu her gün teşhir ediyoruz. Biz bununla ilgili suç duyuruları hazırlıyoruz. Ama suç duyurularımız cevapsız kalıyor, sonuçsuz kalıyor. Bu da fail olan polislere daha çok cesaret veren bir noktada. Yani daha çok yaptıkları şiddeti ve tacizi meşrulaştıran bir şey onların gözünde. Eylem alanları polisin bizi koruması gereken alanlar olmaktan çıkıp polisin bize olan şiddetini, işkencesini meşrulaştırdığı alanlara dönüşmüş durumda. Buna artık hep birlikte dur dememiz gerek. Biz dur demediğimiz sürece, erkek yargı sistemi buna dur demeyecek. Ya da dediğim gibi, zten iktidarın eliyle uygulanan bir şiddet olduğu için iktidar da buna dur demeyecek. O yüzden artık bizim daha çok böyle birlik olup, biraz da bunun karşısında da durmamız gerekli. Bu durumun da biraz daha toplumsallaşması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden bunu eklemek isterim bu röportajıma.

*Ankara’daki LGBTİ+ Etkinliklere yönelik yasakların hukuksuzluğuna ve kampüslere olan etkisine dair yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

tr_TRTurkish
tr_TRTurkish