Yıldız Teknik Üniversitesi Öğrencileri Sesleniyor: “Yıldız, Millet Bahçesi Olmasın!”
Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinin üniversitelerinde açılışı gerçekleşen Millet Bahçesine yönelik tepkileri sürüyor.
2019 yılında ilan edilen Davutpaşa Millet Bahçesi projesine öğrenciler ve üniversite bileşenleri tepki göstermiş, projenin iptaline ilişkin dilekçe vermişlerdi. Forumlar ve eylemler ile öğrenciler tepkilerini göstermiş ancak yönetimden bu alanın millet bahçesi olmayacağına dair bir yanıt alamamışlardı.
5 Haziran Cumartesi günü yapımı tamamlanan diğer Millet Bahçeleri ile birlikte Davutpaşa Kampüsünün büyük bir bölümünü kaplayan Millet Bahçesi projesinin açılışı da gerçekleştirildi. Bunun üzerine hafta sonu boyunca öğrenciler; #DirenYTÜ, #YıldızMilletBahçesiOlmasın, #YıldızaSesVer etiketleri ile kampüslerinde millet bahçesi istemediklerini ve kendi yaşam alanlarında üniversite bileşenlerine sorulmadan alınan kararları kabul etmediklerini ifade ederek sosyal medya üzerinden eylem gerçekleştirdiler. 7 Haziran Pazartesi günü itibariyle ise, eylem ve forum gerçekleştiren öğrencilerin tepkileri sürüyor. Sosyal medya üzerinden, farklı bölümlerden öğrenciler Millet Bahçesi istemediklerine dair bildiriler yayınlarken bir taraftan da Twitte’rda sohbet odalarında neler yapılabileceği üzerine çevrimiçi tartışmalar yürütülüyor.
Biz de bu gelişmeler üzerine Yıldız Teknik Üniversitesinden iki öğrenci* ile Millet Bahçesi Projesini, öğrencilerin buna neden karşı çıktıklarını, yönetimden taleplerini ve bu süreçte neler yaşanıldığını konuştuk.
CSSA: 2019 yılında başlayan bir süreç var. Bize biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Hasret: Bu süreç tek başına Millet Bahçesiyle sınırlı bir süreç değil. Millet Bahçesini başından beri aslında üniversitenin özerk yapısına bir müdahale olarak görüyorum. Üniversitenin hiçbir bileşenine sorulmadan danışılmadan -rektörlük makamı haricinde- bir seçim vaadini gerçekleştirmek üzere ortaya atılmış bir proje. Dolayısıyla eğer üniversitenin varsa özerk bir yapısı, bu proje tümüyle buna aykırı bir süreçle gündemimize geldi. Bu sürece nasıl geldik? Bundan Millet Bahçesi kararından önce de zaten üniversitenin demokratik yapısına zarar veren bir çok olay oldu. Önceki rektör (Bahri Şahin) döneminde birçok kulübe sansür uygulandı, barış imzacısı hocalarımızı çağırdıkları için etkinlikleri engellendi, hocalar okula alınmadı. Onun dışında çocuk istismarını – Elazığ depreminden sonra çocuk istismarını -meşrulaştıran insan ve bilim düşmanı diyebileceğimiz bir öğretim üyesine dair bir yaptırım uygulanmadı. Barış imzacısı hocalar okula alınmadı ama mesela hamile bir kadının sokakta gezmesi edepsizliktir diyen bir kişi, Esenler Belediyesi vasıtasıyla okula alındı ve söyleyişi yaptı. Bunun gibi bir çok şey yaşandı. Okulda öğrencilerin, kulüplerin ve toplulukların kazanım diyebileceğimiz şeylerinin üzerinden geçildi. Büyük miktarda paralar harcandı. Bundan önceki rektörün vaadi yani millet bahçesi projesini alan ve onaylayan rektörün, rektörlük vaadi raylı sistemdi mesela. Bunu aslında okuldaki ring problemini, ulaşım problemini çözmek için ortaya atmıştı. Ancak bu problemin çözümü için “mega proje” gibi büyük projelere gerek olmadığını öğrenciler olarak söylüyorduk. Yapılacak tek şey aslında ring sayısının artırılması ve ücretsiz hale getirilmesiydi. Ancak zaten gerçekleşmedi. Mesela 400 bin liraya “ıslak zemin” adı altında banyo ve abdesthane yapıldı ama işte ıslak zemin dememizin sebebi de şu 400 bin liraya mı yapılır bu şeklinde gelen tepkiler üzerine “ıslak zemin” yapıldı oraya diyerek açıkladı bu da ayrı bir fiyaskoydu. Üniversiteye verilen hiçbir kaynak aslında üniversite bileşenlerinin yararına kullanılmadı. O dönem mesela çok tartışma vardı ringe dair, yemekhaneye dair, yurda ve kütüphaneye dair sorunlar fazlaydı. Hepsi de çok yetersiz kalıyordu. Kadın öğrenci yurdu yaklaşık 100 kişilik küçük bir yer sadece. Bunların hiçbirine hiç bir şekilde ne ödenek ayrıldı ne de başka kaynak yaratıldı. Millet Bahçesi projesi de böyle bir dönemin sonunda alınmış oldu. Yani böyle bir tahribatın sonunda zirve noktasıydı artık. Bu proje, üniversitenin siyasi iktidarın seçim vaadine açılabilecek bir alan olarak görülmesi neticesiyle ortaya çıkmış oldu.
CSSA: Peki Yıldız Teknik Üniversitesinde de bu eğitim öğretim yılının başlangıcında bir rektör ataması gerçekleşti, bu süreçte neler oldu? Yeni atanan rektör Millet Bahçesine dair ne demişti? Bunlardan bahsedebilir misin?
Emel: Yeni atanan rektöre en çok sorulan sorulardan birisi de buydu. Millet Bahçesi projesi ne olacak? O da ilk geldiğinde aslında daha yuvarlak cevaplar verdi. Zaten okullar kapalıydı. “Bu çok hassas bir konu, bunu değerlendireceğiz. Bu konudaki taleplerinizi görüyorum.” demekle birlikte burasının Millet Bahçesi olarak kullanılmayacağını ya da oranın Millet Bahçesi olmayacağı açıklamasını yine yapmamıştı. Bu gelinen son süreçte de 5 Haziran günü okul içerisinde Çevre Günü ile ilgili bir etkinlikte asılan pankartın altında Davutpaşa Millet Bahçesi yazıyordu ve aynı gün Cumhurbaşkanın 10 tane Millet Bahçesi açılışı ile birlikte buranın da açılışını yapması ile gelen tepkiler üzerine rektörlükten de şöyle bir cevap geldi: “Hayır arkadaşlar bu kampüs sizindir asla herkese açık bir giriş ve çıkış olmayacak bu şekilde burası sizin kampüsünüzdür”. Burada şöyle bir şey var okula giriş ve çıkışlar kapatılıyor ancak orası yine de hala bir Millet Bahçesi. “Davutpaşa Millet Bahçesi değildir.” şeklinde bir açıklama gelmiyor.
Cssa: Peki buraya dair talebiniz nedir, başka neler istiyorsunuz?
H: Biz buranın Millet Bahçesi olmadığını sadece kampüsün bir alanı olduğunu resmi bir şekilde açıklanması talebini yöneltiyoruz rektörlüğe. Bununla birlikte sonrası için biz buranın hiçbir şekilde herhangi bir kanalda, etkinlikte bu alanın Millet Bahçesi olarak isimlendirilmesini istemiyoruz ve buna dair bir teminat istiyoruz.
Cssa: Neden özellikle Millet Bahçesi olarak adlandırılmasını istemediğinizi açabilir misiniz?
H: Bugün dışarıdan giriş çıkış olmayacak deniliyor ama mesela arkadaşımın bahsettiği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı amblemi ile yapılan bir etkinlikte yazıyordu Davutpaşa Millet Bahçesi. Dışarıdan giriş çıkış olmayacak deniliyor ancak bize sormayacak sonuçta izinli olarak birileri girebilir birileri çeşitli etkinlikler yapabilir. Biz bu karar sürecinin bir parçası değiliz, buraya dair de bir talebimiz var zaten. Üstelik sorunumuz sadece dışarıdan herhangi bir vatandaşın mahallelinin buraya girip çıkmasını engellemek değil. Millet Bahçesi başlangıçta kelime öbeği olarak bir seçim vaadi olarak bizim gündemimize geldi sonuçta. Daha öncesinde yoktu. Dolayısıyla böyle bir anlamı yani iktidara ilişkin bir anlamı taşıyor. Bu sebeple üniversitenin demokratik ve özerk yapısına zarar verdiğini düşündüğümüz için karşı çıkıyoruz. Yani iktidarda olan herhangi bir siyasi partiyle bağının olmaması, seçim malzemesi olmaması tamamen akademisyenlerin, öğrencilerin, üniversite bileşenlerinin belki yarı kamusal bir alan olarak diyebileceğimiz bir şekilde bunlara ait olması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrı bir isimlendirme veya ayrı bir statü istemiyoruz. Çünkü bu sefer dediğimiz gibi oradaki alana dair karar verecek olan kim mesela? Millet Bahçesi ise o zaman Çevre ve Şehircilik Bakanlığına mı bağlı? Oradan birileri etkinlik yapmak için gelebilir mi gelemez mi? Bunların hepsi soru işareti.
Cssa: Peki Millet Bahçesi projesine karşı sizler neler yaptınız? Öğrencilerin, kulüplerin katılımı nasıldı sizce?
H: Bu projenin ortaya çıktığı ilk dönem ne yazık ki okulların kapalı olduğu yaz süreciydi ama yine de bir çok şey yapıldı. Tartışmalar yürütüldü, forumlar alındı. Ama işte hem okulların kapalı olması hem de üniversitemizde mücadele aracı olabilecek mekanizmaların yoksunluğu sebebiyle çok güçlü bir eylemsellik öremedik ve bu süreçte geri adım attıramadık. Mesela sosyal medya üzerinden düzenlenen binlerce kişinin katıldığı anketlerde sonuçlar yüzde doksan beş oranıyla öğrencilerin Millet Bahçesi istemediği yönündeydi. Bir peyzaj düzenlemesi yapılacaksa da, herhangi bir iktidara ilişkin söylem taşımamasını, bir siyasi ranta çevrilmemesini istediğimizi ifade etmiştik. Öğrenciler tepkilerini özellikle sosyal medya üzerinden dile getiriyordu. Gelen tepkiler üzerine şöyle bir açıklama yapılmıştı hatta: kampüs giriş çıkışlarına öğrenci ve hocalardan belirlenecek bir komisyon tarafından karar verilecek şeklinde. Ancak süreç sürüncemede kaldı. Hiç ikna edici ve güven verici bir açıklama değildi. Ancak şu oldu esas yapmak istediklerini bir şekilde geciktirdik.
E: Bu yeni süreçte yaşananları anlatayım ben de. 5 Haziran günü açılış olunca çok büyük tepkiler oldu Twitter üzerinden, okulda fiziken bulunamadığımız için. Bu sırada da okulun çok takipçili hesapları da vasıtasıyla bir grup kuruldu. Burada ne yapabiliriz tartışması oldu. Hemen Ttwitter üzerinden bir sohbet odası açıldı ne yapabilirizi tartışmak üzere. 400’e yakın kişi katıldı bu sohbete bu arada. Bunun sonucunda da en yakın tarih olarak geçtiğimiz hafta Pazartesi günü kampüste buluşalım, okul içerisinde basın açıklaması gerçekleştirelim, hiçbir şekilde Millet Bahçesi istemediğimizi gösterelim, rektörlükten buranın Millet Bahçesi olmadığına dair yazılı bir açıklama isteyelim ve birlikte forum ile nasıl devam edeceğimizi tartışalım dedik. Ardından Pazartesi günü okul içerisinde bir yürüyüş gerçekleştirdik, Rektörlük önünde basın açıklaması okuduk. Orada rektör öğrencilerle görüşmek istediğini söyledi. Üç kişi çıktı ancak asıl olarak rektörün foruma katılmasını istediğimizi söyledik. Sonrasında rektör foruma katıldı. Orada sorularımızı sorduk yazılı bir açıklama beklediğimizi ifade ettik. Ancak rektörden net bir cevap alınmadı. “Bu kampüs sizin, siz millet bahçesi demezseniz millet bahçesi olmaz” diyor ancak bunların hepsini sözlü bir şekilde ifade ediyor. Oysa resmi açıklama yapılması önemli çünkü yönetim değiştiğinde ya bu yönetimin keyfi uygulamalarla “vazgeçtim, burası Millet Bahçesi” demesinin önüne geçecek bir şey bu talep ettiğimiz. Aslında sürekli okul içerisinde bizim istemediğimiz, karar alımına katılmadığımız bir süreç var ve biz okul yönetiminde söz sahibi olmak istiyoruz. Sohbet odalarında şu an tartışmalar gerçekleşiyor sosyal medyadan tepkiler sürüyor, final haftasından sonra bir araya gelinmesi üzerine öneriler var, en geniş katılımı nasıl gerçekleştirebilirizi tartışıyoruz şu an için.
Cssa: Peki Millet Bahçesi projesi kapsamında okulda neler yapıldı, yüksek bütçeli bir proje olduğunu söylemiştiniz?
E: Millet Bahçesi düzenlemesi ile birlikte bir asfalt yol yapıldı, bazı alanlar çimlendirildi, üç katlı bir anfi yapıldı ve süs havuzu yapıldı.14 milyonluk bir proje ve aslında sadece bunlar yapıldı. Bu yapılanların bu kadar büyük bir bütçe gerektirmediği de aslında alenen ortada. İşte burada itirazımız aynı zamanda bu ranta da. Bu kadar büyük meblağdan bahsediyoruz ancak okulda öğrenciler olarak bambaşka ihtiyaçlarımız var. Okul içerisinde yurtların eksikliği, yurt bizim en öncelikli taleplerimizden. Kütüphane, okulun nüfusunu sağlayabilecek bir kütüphane değil okul çok kalabalık ve çok yetersiz. Bunun yanında mevcut laboratuvar malzemelerimiz, deney malzemelerimiz çok eski. Bazı fakültelerdeki laboratuvar makineleri yanlış sonuç veriyor. Bunu biz biliyoruz dersi veren hoca da söylüyor. Bugün biz bilimin gelişmesinden, üniversitemizin daha iyi bir üniversite olmasından bahsediyorsak, bu bütçenin bugün bizim en acil ihtiyaçlarımız için harcanması gerektiğini düşünüyoruz.
Cssa: Kampüslere, öğrencilerin yaşam alanlarına yapılan müdahale bugün aslında sık karşılaştığımız bir durum. Bu Yıldız Teknik ile sınırlı değil; ancak YTÜ bunun önemli örneklerinden. Şişli Kampüsü satıldı, Yıldız Kampüsü’nün bir kısmı Cumhurbaşkanlığına tahsis edildi ve şu anda da Davutpaşa Kampüsü Millet Bahçesi projesiyle karşı karşıya. Peki bu müdahaleler siz öğrencilerin yaşamında neleri değiştirdi ve değiştirmekte?
H: Öğrenciler Yıldız Kampüsünün içinde ve etrafında hayatını şekillendiriyor oralarda ev tutuyor ihtiyaçlarını ona göre belirliyor ve orası onun için artık bir yaşam alanı. Kampüsler hakkında bir gecede kimseye sorulmadan alınan kararlar öğrencilerin hayatını alt üst ediyor aynı zamanda. Alıştığı, yaşamını şekillendirdiği bir hayat var sonuçta. Üstelik şehrin merkezindeyken bir anda şehrin dışına gidiyorsunuz. Oysaki kampüslerin kentlerin merkezlerinde yer alması, hem kentin gelişiminde etkili hem öğrencilerin kent ve bilim sanatla olan ilişkilerinde etkili hem de kentte yaşayan insanlar için farklı anlamları oluşturduğu bir bütünlük var. Davutpaşa Kampüsü çok büyük bir kampüs mesela -yurt eksikliği sebebiyle kısıtlı da olsa- kampüste yaşayan öğrenciler de var. Davutpaşa Kampüsü’nde yemek yiyor, orada sosyalleşiyor, günün büyük bir kısmını kampüs içerisinde geçiriyor. Bu değişiklikler bana kentsel dönüşüm süreçlerini anımsatıyor ve öğrencinin yaşam alanına giderek yabancılaştığı, kendi isteği dışında değiştirmek durumunda kaldığı da bir süreci beraberinde getiriyor. Üniversiteler bilimin, sanatın, özgür düşüncenin üretildiği yerlerken işleyişini bu şekilde dışarıdan müdahalelerle zarar verdiğiniz anda bu niteliğini de kaybediyor.
Son olarak, bugün belki birçok üniversitede benzer süreçler yaşanıyor. Yıldız, bahsettiğimiz bütün bu süreçlerden geçerek bu hale geldi ancak bütün bu saldırıya, sansüre, yoğun baskıya rağmen; söylediklerinde inat eden, sorunlara karşı taleplerini dile getirmekte ısrarcı birçok öğrenci var. Aslında her birimiz birbirimizden güç alıyoruz. Birlikte tartışmak eylem yapmak, sözümüzü söylemek bu bizi daha güçlü hale getiriyor. Bu vesileyle buradan Yıldız’daki bütün arkadaşlarımı bu mücadelenin parçası olmaya, karar mekanizmalarında yer almaya, kendi üniversitemize dair alınacak her alanda söz söylemeye çağırmış olayım.
*İsimler anonimleştirilmiştir.