Çalışan Öğrencilerin 1 Mayıs’ı
Mert Batur
İşçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, bu yıl bütün dünyada Covid-19 salgını sebebiyle meydanlardan uzakta ya da meydanlara erişimin kısıtlı olduğu bir şekilde kutlanıyor. Öğrenciler de, özellikle son dönemde giderek artan çalışan öğrenci sayısıyla birlikte, yıllardır 1 Mayıs’lara kendi yaşadıkları sıkıntılara dair talepleriyle katılım gösteriyorlar. Bu sene de özellikle sosyal medya üzerinden, üniversitede çalışan işçileri de hatırlayarak ve onlarla dayanışarak, hak mücadelesini sürdürüyorlar.
Biz de Sivil Alan Araştırmaları Derneği olarak, 1 Mayıs’ta hem okuyan hem de çeşitli iş kollarında çalışan öğrencilerin durumunu ve ‘çalışan olmanın’ öğrenim sürecini nasıl etkilediğini konuştuk.
İstanbul Üniversitesinden Leyla, hem Siyasal Bilgiler Fakültesinde 3. sınıf öğrencisi hem de bir kafede garson olarak part-time çalışıyor. Bu durumun onun hayatını Covid-19 koşullarından öncesinde nasıl etkilediğini soruyoruz. “İki hayatın oluyor” diyor, “Birinde, derslerin içeriği de biraz öyle olduğu için tarih, siyaset kuramları gibi şeylerle ilgileniyorsun yani bunlara kafa yoruyorsun, diğerinde de işte bildiğin bir çalışan hayatın oluyor.” Peki, zor olmuyor mu diye soruyoruz: “Çok zor oluyor. Bazı derslerde devam zorunluluğu da var, çalışma programını ona göre belirlemeye çalışıyorum ama çalıştığım yerdekilerin benim gibi iki hayatı yok ki, tek hayatları var ve onda patronlar. Açıkçası, sırada benim yaptığım işi yapmaya hazır binlerce öğrenci de olduğunu bildikleri için bir tercih yapmam gerektiğinde işyerinin yoğun olduğu günler orayı tercih etmem gerekiyor.”
Covid-19 salgını sonrasında ise çalıştığı kafedeki işine devam edemiyor Leyla. “Bu kafelerin de kapatılmasıyla ilgili karar ilk geldiğinde tabi maddi olarak zor bir sürece gireceğimi biliyordum. İlk iki hafta ücretli izinde gibi çalıştık. O günlerin de parasını aldım yani ama sonra, ücretsiz izne çıkarıldık. Tabi bunlar resmi şeyler değil aslında, tarif etmek için böyle söylüyorum. Bildiğiniz işsiz kaldım ve bunun dışında bir gelirim yok denecek kadar az.” Leyla bu süreçten sonra ailesinin yanına döndüğünü söylüyor.
Gelişim Üniversitesinden Hayri ile de yaşadığı benzer süreçleri konuştuk. Hayri, öğrenim gördüğü bölüme yakın bir işte çalışıyor. Grafik tasarım bölümünde okuyor ve aynı zamanda bir ajansa bağlı olarak evden grafik tasarım işleri yapıyor. “Bu açıdan benim durumum birçok çalışan öğrenciye göre iyi, en azından kendimi geliştiriyorum.” diyor. Peki maddi olarak hayatını idame ettirebilecek bir gelir elde ediyor musun diye sorduğumuzda önce gülüyor ve sonra ekliyor: “Onu bizim meslekte mezun olduktan sonra bile uzun süre kazanamayabilirsin” diyor. “Ben, hani nasıl anlatayım, işleri yaparken içtiğim çay-kahvenin bile parasını alamıyorum.” Hayri şöyle devam ediyor: “Yaptığım işi staj gibi görüyorlar. Staj aslında doğru ama çoğu zaman çok uzun saatler çalışıyorum. Mesleki olarak bunu yapmak zorunda olduğumu bildikleri için, staj diyerek ya da işi öğretiyoruz diyerek şanslıysanız çok ucuza, yoksa bedavaya çalıştırılıyorsunuz.”
Salih ise öğrenim gördüğü vakıf üniversitesinin sermayedarlarından birinin kurduğu bir şirkette call center görevlisi olarak part-time çalışıyor (Üniversite ve şirket adını güvenlik gerekçesiyle vermiyoruz.) Öğrencilere kendi gelirini elde edebilme şansı verdiklerini iddia ederek böyle bir program geliştirdiklerini söylüyor Salih. “Biz bu üniversitede okuduğumuz için, bu işe öncelikli olarak alınıyoruz. Yaptığımız iş, borçlu müşterileri arayarak tahsilat yapmaya çalışmak. Aslında üniversite ve şirket arasındaki bu ilişki sebebiyle daha konforlu bir çalışma hayatınız olur sanıyorsunuz ama tam tersi. Bu işe, üniversiteden yüzlerce öğrenci başvuruyor ve toplam 50 kişi çalışıyoruz zaten. Bu işi yaparken en çok rahatsız olduğum şey ise bir öğrenci olarak haklarını aramak bile zorken, aynı kişilere karşı bir işçi olarak haklarını aramanın ne kadar daha zor olduğunu görmem. Mesela yemeklerle ilgili bir sorun vardı, bunu ilettik diye işten çıkarılmakla tehdit edildik. Bazı arkadaşlarımız çıkarıldı da.” diye anlatıyor durumu ve çelişkilere vurgu yapmak istercesine ekliyor: “Ben şimdi, işçiye böyle davrananların üniversitesinde öğrenim görüyorum, nasıl desem bir çeşit güven sorunu yaratıyor bu aslında.” Salih de Covid-19 salgını sonrasında işsiz kalanlar öğrencilerden biri. Salgından sonra ailesinin yanına dönememesine rağmen hem de. “Bu durum beni çok zorluyor tabii ki. Kira ve faturaları nasıl ödeyeceğim, uzaktan eğitime nasıl katılacağım derken derken, bunlardan başka bir şeyle ilgilenemez duruma geldim.”
Bu 1 Mayıs, çalışan öğrencilerin Covid-19 salgınıyla beraber, giderek daha da derinleşen güvencesizlik ortamındaki çalışma koşullarını su yüzüne çıkartan yani daha da görünür kılan bir sürece denk geldi. Öğrencilerin güvencesizlikle baş etmek zorunda olmadığı, daha eşit koşulların oluşturulduğu, öğrencilerin öğrenciliklerine odaklanabilecekleri yılların geleceği umudunu, bu salgın döneminden daha da güçlenmiş bir şekilde çıkarak yeşertmeye devam edeceğiz. 1 Mayıs uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele gününün; öğrencilerin, işçilerin, kadınların, gençlerin yaşadığı sorunları el birliğiyle çözebilecekleri birliktelikler kurması umudunu canlı tuttuğu bir güne dönüşmesi dileğiyle…
Görseldeki çizim Aslı Alpar‘a aittir.