Staj Programımızın Aktivist Öğrencileri Midilli’deki Staj Deneyimini Anlatıyor -1
Öğrenci aktivistlerini insan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla buluşturmayı amaçladığımız staj programının üçüncü dönemini, Midilli Adası’nda Legal Center Lesvos’ta staj yapan öğrencilerle tamamladık.
Seray bizlere staja dair düşüncelerini ve deneyimlerini aktardı:
Haftada dört gün ofise gittik. Pazartesi günleri toplantılara katıldık. Burada genel gündemden ve insanların o hafta neler yapacağından haberimiz oluyordu. Ofisin çalışma saatleri sabah 10 ile öğlen 2 arası denmesine rağmen, çoğu kişi işlerini bitirene kadar orada kalıyordu. Katı bir zaman dilimi yoktu. Her hafta perşembe günleri “Parea” adı verilen, Kara Tepe kampının dışında ama hemen yakınında bulunan sosyalleşme alanına gittik. Burada sığınma başvurucularıyla birebir iletişim kurarak Legal Centre Lesvos’u anlattık. İnsanların hikayelerini öğrenebildiğimiz, onlarla iletişim kurabildiğimiz, benim için stajın en önemli kısmı olan kısım buydu. Çoğu kişi Türkiye’de uzun süre kaldığı ya da sınır yakınlığından dolayı Türkçe biliyordu. Bu yüzden çeviri konusunda fazlaca yardımımız oldu diyebilirim.
Staj süresince Türkiye’nin neden güvenli üçüncü ülke olmadığına dair medico international tarafından yayımlanmış raporun Türkçe çevirisine proofreading yapıp yayına hazırlama görevi verildi. Bunun yanında çeşitli araştırmalar yapmamız gereken görevlerimiz oldu. Bilgi broşürlerini Türkçeye çevirdik aynı zamanda. Bunun yanında sığınma talebi olan kişilere mahkemeye veya diğer resmi kuruluşlara kadar eşlik ettiğimiz de oldu.
Radio VC Mytilini tarafından düzenlenen PodCast hazırlama workshopuna katıldık. Hem teknik düzenlemesi hem de içerik hazırlama süreci hakkında birçok bilgi edindik.
Bunun yanında geldiğimiz ilk bir hafta farklı kişiler tarafından farklı eğitimler aldık. Yunanistan’ın yasal düzenlemeleri, Legal Centre Lesvos’un geçmiş davaları, geri itme gibi konularda bilgilendirildik.
Staj boyunca senin için önemli, unutulmaz gördüğün an veya deneyim var mıydı?
Son haftamızda bir perşembe günü parea’dayken ailesine bilgilendirme yaptığım, 9 yaşında, tatlı bir Afgan kız beni çok sevdi. Daha sonrasında yanıma geldi. O Farsça dışında dil konuşmuyordu, ben de Farsça konuşmuyordum. Ne Google çevirinin seslendirme özelliği vardı ne de diğer yapay zekalar bize yardım edebildi. Onunla aynı dili konuşmayan iki insan olarak ne yapabileceğimizi düşündüm. Sonrasında resim çizmeyi teklif ettim. Birbirimize resimler çizip onların kendi dilimizdeki adını söyledik. O küçük kız kelimelerin Türkçelerini hemen aklında tutuyordu. Benim “yaşlı” kafam neredeyse hiçbirini hatırlamıyor şu anda. Ama bir tanesi var ki unutmam mümkün değil. “Kalp” Türkçede de, Farsçada da aynı.
En sonunda ailesi geldi, gitme vakitleri gelmişti. Onları yolculadım ve her adımından sonra bana dönüp el salladı. Onunla çizdiğimiz şeyleri hala saklıyorum.
Sivil Toplum Kuruluşlarında staj yapmak isteyen öğrencilere ne gibi bir tavsiyede bulunursun?
Bu kuruluşlarda staj yapmaktan daha zor bir şey varsa o da stajı bulmak diyebilirim. Genelde fazla açıklık olmuyor. Bu yüzden en başta hepsini instagram’dan düzenli takip etmelerini öneririm.
Bunun yanında bazen sivil toplum kuruluşlarında staj yapmak stres yaratabiliyor. Çalışılan alan hassas olunca, stajyere çok görev verilemeyebiliyor. Bu da stajyeri oranın sınırlı olan kaynağını boşa kullanmış olma konusunda sıkıntıya sokabilir. Sonuçta bunlar büyük şirketler değiller. Bence en önemlisi bu noktada uyumlu olmak. Toplantıda kendi yapabileceğini düşündüğün bir yer varsa atlamak. Hiç kimse yardım edebilir miyim diyen birine kötü gözle bakmıyor. Yetkinliğini aşıyorsa bile kibarca açıklayıp başka yere yönlendirmeye çalışıyorlar.
Staj sırasında bulunduğun ülkenin insan hakları mücadelesini kendi ülkenle karşılaştırdığında ne gibi benzerlikler veya farklılıklar gözlemledin?
Yunanistan’ın bu kadar sorunlu davranmasına çok şaşırdım. Staja gitmeden önce kendi ülkemde olanlarla ilgili derinlemesine bir bilgim yoktu çünkü asıl alanım sığınmacılar değil. Çevirdiğimiz rapordan Türkiyenin sorunlarını öğrendim. Mülteciler kayıt altına dahi alınmıyormuş. Yunanistan’da ise karaya ayak basmamaları için ellerinden geleni yapıyorlar. Geri itme dediğimiz şey, silahla ateş etmekten tutun da karaya çıkanları kimse görmeden tekrar bota koymaya kadar giden sınır şiddeti. Bunun Avrupa Birliği’nde yaşanıyor olmasına şok oldum diyebilirim.
Bunun yanında legal anlamda, Afganistan, Bangladeş, Somali, Suriye ve benzeri birkaç ülkeden gelen kişilere neden Türkiye’de kalamayacaklarını anlatmaları istenen ekstra bir görüşme yapılıyor. Bu görüşmeden geçerlerse, neden kendi ülkelerinde kalamayacaklarına dair asıl görüşmeye geçiyorlar. Niye bazı ülkelerden gelen kişiler için ekstra bir görüşme var?
Staj süresince dindiğin deneyimler, kendi ülkendeki aktivizmine nasıl bir perspektif kattı?
Kendi ülkemde hak savunuculuğu yaptığım zamandaki odağım kadın ve LGBTİ+’lar idi. Bu konuda herhangi bir şekilde ırk ayrımı gözetmiyordum. Fakat bu noktada göçmen kadın ve LGBTİ+’ların yaşadıklarına ayrı bir şekilde duyarlı olmak gerektiğini fark ettim. Temelinde sorunlar aynı olsa da göçmenler için durum daha da karmaşık ve psikolojik olarak daha ağır bir yükün altındalar. Kesişimselliğin önemini anladım diyebilirim. Bu noktada aktivizm dışında mesleki tercihim de daha derinden şekillenmiş oldu. Bir psikolog adayı olarak MSF (Sınır Tanımayan Doktorlar)’in yaptıklarını hayranlıkla öğrendim. Onlar olay yerine polisten önce varmaya çalışıyorlar ve kötü muameleyi orada bulunarak engellemeye çalışıyorlar (Tanık olduğunda Frontex geri itmelerden kaçınıyor, çünkü hükümet bunu kabnul etmemekte ısrarcı). MSF’te çalışmak ilerideki hayatımdaki hedeflerimden biri oldu.
Sence uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmak neden önemli? Bu tür işbirliklerinin öğrenci aktivistlere nasıl katkısı olabilir?
Bir kere şunu söylemeliyim ki hem benim hem çevremin Mayıs 2023’ten sonra umudu da, hevesi de kırıldı. Bu yüzden hala inançlı olan insanlarla bir araya gelmek beni ateşledi diyebilirim. Bu insanlar sınırsız bir dünya için mücadele veriyorlar. Vize sınırlamalarıyla özgürlüğü elinden alınan Türkiyelilerin de kendilerine yakın hissedebilecekleri bir durum bu. Verilen mücadele, Avrupa Birliği’nin sınır faşistliğine karşı. Bu noktada benim için iyi olan şey Türkiye gibi yorucu bir iklimden gelmeyen kişilerin heveslerini ve inançlarını görmem oldu.
Bir öğrenciye en iyi gelecek şeyin diğer ülkelerdeki durumu görebilmek olduğunu düşünüyorum. Biz bu iktidardan başka iktidar görmemiş kişiler olarak, daha özgür bir yerde bulunmanın o rahatlık hissini hissedebilmeliyiz. O hissi tatmalıyız ki kendi ülkemizin geleceğini hayal edebilelim.
Bu deneyimin, insan hakları mücadelesine bakışını değiştirdi mi, değiştirdiyse nasıl değiştirdi?
Daha bütüncül bakıyorum. Artık daha fazla sorunum var diyebilirim. Bakmadığım bir noktadan bir pencere açıldı. Ama bunun yanında bazı savunmalarımı da daha da güçlendirdi. Ana dilde eğitimin önemi hakkında ne kadar haklı olduğumuzu anladım. Bunun yanında Orta Doğu kültürünün kötü taraflarını da gördüm tabii ki. Erkek dominant kültürlerin kadınlarda açtığı yaraları, onların hayatlarını ne kadar zorlaştırdığını gördüm.