haber – website

Lubunyanın Arel ile İmtihanı

Madama Lilien Lalaure

Merhaba, öncelikle kendimi tanıtıp lubunyalığımı beyan etmek isterim: Ben Madama Lilien Lalaure, kendisini her yönden akışkan, çeşitlikli bir cins olarak ifade eden özgür bir lubunyayım. Yıllardır öğrenciyim. Kendi hikayemi tek cümleye sığdırmam gerekirse toplumsal cinsiyet normları nedeniyle yıllarca moda okuyamamış, İstanbul’a çocukluk hayallerini gerçekleştirmeye gelmiş ve sonunda moda okumaya başlamış birisiyim.

Yıllar önce birinden duyduğum ya da bir yerlerde okuduğum şu söz her zaman yeni bir yere gittiğimde aklıma gelir: “Toplumların ötekisi isen nereye gidersen git, orada da öteki olmaya devam edersin.” İşte bu yazının amacı üniversite okumak için başka bir şehre ya da yeni bir ortama gelen ötekilerle dayanışmak.

En sonda söyleyeceğim sözü en başta söyleyeceğim: “Hikayemi okuduktan sonra eğer bir ötekiysen beni bul. Gel sarılalım, birlikte gülelim, eğlenelim. Zaten güçlüyüz ama birlikte daha da güçlenelim.”

Liseyi bitirip üniversite için istediği bir yeri yazmaya hazırlanan müstakbel her üniversite öğrencisi gibi ben de tercih listemi hazırladım ve İstanbul Arel Üniversitesinde Moda Tasarımı Bölümüne yerleştim. Beni diğer öğrencilerden ayıran bir özelliğim var: Bir lubunya olmam. Ve bu benim için, ne yazık ki, toplumumuz nedeniyle bir dezavantaj. Hetero, cis, toplumun biriciği öğrenciler okumak istediği bölümü ve şehri düşünürken ben gideceğim şehirde ve üniversitede bir lubunya olarak güvenliğimi düşünmek zorundaydım. Tercih listemi sıralarken üniversitelerin hangisinde moda eğitiminin daha iyi olduğuna bakmam gerekirken hangi üniversitede bir lubunya olarak eğitim almak, yaşamak, var olmak daha güvenliymiş, ilk önce onu araştırdım.

Queer Google’da tercih listeme yazmak istediğim üniversiteleri yanına “queer”, “queer çalışmalar”, “lgbtiq+ kulübü”, “kadın çalışmaları” gibi sözcükler ekleyerek arattım ve yapılmış çalışmaları, makaleleri, gazete haberlerini okudum. Açık konuşacağım: Ne yazık ki üniversitenin eğitimi ile hiç ilgilenmedim. İstanbul Arel Üniversitesini seçme nedenim moda bölümünün iyi olup olmaması değil, Kadın Çalışmaları Kulübünün olmasıydı. Topkapı Üniversitesini bir konferansta queer çalışmalar yaptığı için Arel’den önce yazmıştım ama dayanışmak için katılabileceğim bir kulüp olmadığı için tercihlerde Arel ile yer değiştirdim. Arel geldi. Şimdi ise Arel’de ikinci sınıf moda öğrencisiyim.

Arel’e gelmeme yol açan bireysel yolculuğumu anlattığıma göre şimdi lubunyaları ilgilendiren deneyimlerimi aktarabilirim: Arel’e gelir gelmez, yine, her öğrencinin derdi olan konaklama sorunu ile karşılaştım. Gelmeden önce düşündüğüm başlıca şey, yurtta tek kişi kalamazsam bile odaya gelecek öğrencinin lubunya olup olmayacağı ve/ya homofobik-transfobik biri olup olmayacağıydı. Tabii ki odama kendisi, yahut ailesi homofobik olanlar düştü.

Sevgili Lubunya, eğer ki Arel’e gelirsen üniversitenin yurdu ile ilgili şu hikayemi dinlemen gerek: Odamdan üç homofobik geçti.

Yılın başında ilk oda arkadaşım olacak kişinin ailesi odayı inceledi. Belirli yerlerini beğenmediler. “Sen de kurtuldun, biz de kurtulduk.” diyerek gittiler. Ben olayı anneme anlattığımda, safça, o cümleyi odaya söylediklerini düşünüyordum. Annemin “Sana söylenmiş.” demesi üzerine meselenin oda değil, benim lubunyalığım olduğunu anladım.

Bu öğrenci gittikten sonra başka olaylar da gelişti. Yurdun eski yönetim personeli beni odasına çağırıp tüm bu durumdan bahsetti. “Bizim yurdumuzda insanların inançlarına, cinsel yönelimlerine saygılı bir politikamız vardır.” gibi bir cümle kurdu. “Aaa,” dedim “ne güzel lubunya kapsayıcı bir yurda düştüm. Cinsel yönelim ifadesini bile biliyor.” Şunu da ekledi: “Sizin bu konuda ne kadar çok mücadele verdiğinizi biliyorum. O yüzden bu kişilere tüm pılını pırtısını toplayıp defolup gitmelerini bile söyledim. Ben böyle konularda biraz fazla sinirlenebiliyorum. Sonra… Sonra bu kişiler benim tanıdığımın yakını çıktı. Senin karşı odana yerleştirdik.” O an başımdan dökülen kaynar suyu anlatamam. Arkasından kurmaya çalıştığı hiçbir cümleyi dinlemedim. Duyarlı biriymiş gibi davranıp hiçbir yaptırım uygulamadan karşı odama yerleştirdiği homofobiğin bana tehdit olabileceğini dahi düşünemedi. Konuyu kapattım, kapatmak zorunda kaldım. Daha doğrusu “zorunda bırakıldım”.

İki kişi daha güzelliğimi problem edip odadan gitti. Yeni yönetim üyesine çıktım ve “İnsanlar sürekli cinsel kimliğim üzerinden bana hakaret ederek gidiyor. Bundan sonra odama bir başkasının gelmesini istemiyorum. Artık kendimi kötü hissediyorum. Sanki her an birileri bana saldıracak gibi…” dedim. Yeni yönetim üyesi de ally’dı. Şöyle bir ally: “Odaya bir başkasının gelmemesi için odanın diğer tarafının da ücretini ödemen gerek ki bu da saçma olur senin için. Maaliyet açısından… Ben zaten odaya gelecek insanlar konusunda dikkat ediyorum. İşte, onlara, ‘Bakın odada kalan kişi klasik erkeklerden farklı biri. Sizin için sorun yoksa gidin.’ diyorum.” dedi. Tamamen sahte, ağzım kulaklarımda bir sırıtışla teşekkür edip çıktım.

Sonra odamın camına bir gökkuşağı kalp yapıştırıp astım. Daha önceleri emektar gökkuşağı şemsiyemi korkuluklara asıyordum. Anlamı: “Burada bir lubunya var. Eğer sen de bir lubunya isen yalnız değilsin, ben varım gel tanış olalım”dı. Aylar sonra gökkuşağı kalbe de bir itiraz geldi. “Pencerendeki resmi kaldır. Bu tür taraftar toplayıcı içerikler yasak. İnsanları kışkırtabilir. Odanın içine asabilirsin.” Açıkça, tüm içtenliğimle, ne demek istediklerini anlamadım. Halen de anlamıyorum.

Şunu söyledim: “Odanın içinde zaten. Ne demek istediğinizi anlamadım. Taraftar? Bunun yasak olduğunu beyan eden bir belge göstermeniz ve benim astığım şeyin de yasak bu içeriğe girdiğini kanıtlamanız gerek. Sonra da benim tüm bunların altında imzamın olduğu bir belge göstermeniz gerek.” Prosedürler, yasa, kanun, hukuk aşko! Gökkuşağı kalp orada halen duruyor. Odadan çıkarken yanıma almadığım tek şey o kalp. Çünkü bunca nefretin içinde o kalbin ifade ettiği çeşitlikli sevgiye ihtiyacı var bu yurdun. Ben çıkarmayacağım. Ben gittikten sonra çıkarırlarsa bu onların sevgisizliği.

Şu an o yurtta kalmıyorum. Kalbi de çıkarmadan odayı terk ettim.

İşte, böyle, lubunya. Şimdi de sıra geldi Kadın Çalışmaları Kulübündeki deneyimlerime: KÇAK sıcakkanlı, içten arkadaşlıkların kurulduğu, hiçbir konuda yargılanmayacağın, lubunya kapsayıcı bir kulüp. O kadar sevgi dolu ki sarılmanın hissettirdiği sevgi ve dayanışmayı KÇAK’da öğrendim. Ben daha önce insanlara sarılamayan, sarılmaktan çekinen biriydim.

Okul tarafından KÇAK’ta da “Ötekileştirilmedik.” desem yalan olur. Dönem başında KÇAK olarak tanıtım standı açtığımızda Madama Lilien Lalaure (benim drag queen karakterim) olarak gökkuşağı şemsiyemle bir gösteri yaptım. Üniversite bunu Instagram sayfasında bile paylaştı. “Aaa!” dedim, “ne güzel üniversite! Okulda drag şov bile yaptım.” Herkes geldi Lilien ile fotoğraf çektirdi. “Şahanesin!” iltifatları… Şov sırasında kamera çekimleri… Alkışlar havada uçuştu. Gel gelelim, o gösteriyi bir daha yapamadık. Bir kez de Cevizlibağ’daki yerleşkede röportaj etkinliği yaptık Lilien ile. Onun dışında Lilien’ı ne gören oldu ne duyan. “Arel’den sonra akıl hastanesine kaldırıldı.” diyorum soranlara. ????

KÇAK olarak okulda resmiyette var olmayan, gizli örgütlenmiş ülkücüler tarafından tehditler aldık. Yeni ekip arkadaşı aradığımız online forma ırkçı, homofobik, transfobik tehditler içeren mesajlar yazdılar. Üniversite yönetimi form okul maili ile açılmadığı için hiçbir şey yapamadı. O halde bir açıklama yayınlamalarını istedik. Uzun süre peşinden koştuk lakin yapılmadı.

Bu olaydan sonra tehditler devam etti ve gelen sansürler oldu. Standımız sırasında bu kişiler örgütlü şekilde gelerek iki kişi bizi “Kadınlar, Lgbt’ler ve Kürtler niye beraber çalışıyor? Kulübün adı kadın çalışmaları kulüp kadın odaklı olmalı, diğerleri kendi alanlarında çalışmalı,” diyerek kulüp çalışmalarımızı provake etmeye çalışırken o sırada bir başka kişi bir arkadaşımızın üzerine halen yanan bir sigara izmariti attı.

Arkadaşımız alandan ayrıldığında kulüpler ile ilgilenen personele gidip durumu anlatmış. Tesadüf ki bu kişiler de ofisteymiş. Olayda personel bizim yanımızda durmuş ve bu kişileri açıkça uyarmış. Yani, Türkiye’nin içinde bulunduğu baskıcı politikaya ayak uydurup bahaneler uydurarak kulüp çalışmalarımızı sansürleyenler de olduğu gibi üniversite yönetiminde bizi destekleyen bizim yanımızda duranlar oldu.
Bu olaydan bir süre sonra da 8 Mart için yaptığımız afişimizin “kadınlar ve lubunyalar” başlığındaki “lubunya” sözcüğü üniversite tarafından kaldırıldı. “Lubunya”nın anlamını bilmedikleri için bir hakaret gibi görüp yasakladılar.

Yıl içinde son olarak da Onur Ayına özel yaptığımız piknik afişinde yer alan “Gökkuşağı altında toplanıyoruz,” ibaresi amaca uygun bulunmadığından değiştirmemiz istendi. Biz de bizi her zaman destekleyen yapay zekanın önerisiyle “renkli dostluklar altında” toplandık ve yeni dostluklar kurarak eğlenip güldüğümüz, bayraklarımızı ağaçlarda dalgalandırdığımız güllümlü bir piknik yaptık. Pikniğimiz aynı zamanda benim de içinde bulunduğum moda ve sanat kulübünün ilk tanışma etkinliğiydi. Moda ve sanata ilgili her lubunyayı MOSA’ya da bekliyoruz.

İşte, böyle. Biz kadınlar ve lubunyalar olarak Arel’de bunları yaşadık. Sen de aynı şeyleri yaşayacaksın, diye bir koşul yok. Umarım yaşamazsın. Lakin yaşarsan bizi bulup sarılmaya, birlikte güçlü olmaya her zaman gelebilirsin. Umarım okuyacağın şehir, üniversite ve bölüm hayallerine, bugününe ve geleceğine ışıl ışıl adımlarla, topukluları yere vura vura (istemezsen topuklu da giymezsin tabii) yürüyeceğin bir yer olur.

Lakin biliyorsun: Ne yanlış ve de yalnızız. Asla yalnız yürümeyeceğiz. Alışsınlar her yerdeyiz aşko!

tr_TRTurkish
tr_TRTurkish