ODTÜ Kavaklık Direnişi Davası Yarın: “Haklılığımızı, hem fiilen hem kamuoyunca hem de hukuken kanıtladık!”
Kavaklık Direnişi Davasında yargılanan 12 öğrenciden biri olan yaşam savunucusu Tunahan Gözlügöl ile 3 Şubat 2021 tarihinde saat 11’de Ankara 46. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecek duruşma öncesinde bir röportaj gerçekleştirdik. Fiilen de hukuken de kazanımla sonuçlanmış Kavaklık Direnişini, öğrencilerin nöbet boyunca sürdürdükleri ekolojik, demokratik ve barışçıl kampüs taleplerini ve dördüncü haftasında olan Boğaziçi Direnişini ile Kavaklık Direnişinin benzerliklerini konuştuk.
Sivil Alan Araştırmaları Derneği: Kavaklık Direnişi nasıl başladı?
Tunahan Gözlügöl: 2018 Mayıs aylarındaydı sanıyorum. O zaman bir protokol imzalandı, ODTÜ Rektörlüğü ve Gençlik ve Spor Bakanlığının Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü ile birlikte. Bu protokol içerisinde, şu anki Kavaklık olarak anılan 40 dönümlük arazide bir KYK Yurdu Projesi yapılması vardı. İlk olarak o zaman gündeme gelmişti. İnşaat yapılacak vs. şeklinde; ama fiilen bir şey olmadığı için çok da işleme geçilmedi. Ta ki Mayıs 2019’da inşaat malzemeleri, çimento ve araziyi çevreleyecek teller getirilene kadar. Artık bu protokol fiilen işleme alındı ve inşaat başladı. Bir forum yapıldı ve neler yapılabileceği tartışıldı. Bir arkadaşımız “Ben çadırımı alıp Kavaklık’ta kalmaya başlıyorum!” dedi ve birkaç arkadaşımızla beraber kalmaya başladı. Bu da 15 Mayıs 2019 tarihine tekabül ediyor.
Burada kalmaya başlandı ve yavaş yavaş sayı arttı. Ben bu süreci takip ediyordum ama doğrudan içinde bulunmamıştım çadır kurulana kadar. Alan muhafaza etme şeklinde bir direniş vardı. Ben ilk haftadan sonra kalmaya başladım ve yavaş yavaş 3 çadır, 10 çadır oldu, Mezunlar Derneğinin yaptırdığı büyük bir çadır oldu derken kalabalıklaşmaya başladık. İlk başlarda kamuoyunda çok gündemde değildi; sadece ara ara ziyaretler oluyordu. Ara sıra vegan kahvaltı, tür sayımı gibi etkinlikler oluyordu.
CSSA: Bu süreçte Rektörlükten size hiçbir bilgi geldi mi ya da size ulaşan oldu mu?
Tunahan: Biz alanın ne kadar geniş olduğunu, nasıl bir ekosisteme, flora ve faunaya sahip olduğunu anlatmak için ağaç sayımı yapmıştık. Yaklaşık 2801 tane ağaç saydık. Küçük fideler dahil değil. Rektörlük bir mail attı. “Orada o kadar ağaç kesilmeyecek, 300-400 ağaç kesilecek.” dedi. Bu direnişin başlarında yaşandı. En son attığı mailde ise 300-400 kadar ağacın kalacağını söyledi. 53. Güne geldiğimizde biz gece nöbetleri tutmaya başladık. Kapılarda nöbet tutmaya başladık, polis gelirse habersiz kalmayalım diye. Aynı zamanda direniş alanında sabaha kadar nöbet tutmaya başladık. Bazen devriye atmaya bile başladık.
Canlı tutmaya çalışıyorduk ama yine de yeteri kadar bir kamuoyu oluşturamamıştık. Ta ki 50. günlere kadar. 50 günlük bir direnişin sonunda, Rektörlükten tehditler gelmeye başladı. “4 saat içerisinde terk edin, yoksa müdahale yapılacak” denildi. Hocalar üzerinden iletildi bu.
CSSA: Tabii ki öğrenciler alanı terk etmedi. Saldırı gününde neler yaşandı?
Tunahan: 55. güne geldiğimizde, 8 Temmuz 2019’da da sabaha kadar nöbet tutmuştuk. Ancak 6’da artık nöbeti bırakmıştık. Çünkü “şafak operasyonu” denilen operasyonların sabah olmadan, insanların en aciz şekilde “yakalanabileceği” saatlerde yapıldığını biliyorduk. 6 artık bu saatlerin aşıldığı bir saat olduğu için, nöbet tutmayı bırakmıştık. Yaklaşık 5000 polis, saat 6.30 gibi geldiler. Ya gerçekten o saati belirlemişlerdi ya da bizim nöbetimizin bırakılmasını bekleyip gözlediler.
CSSA: Kaç kişilik öğrenci topluluğuna 5000 polis geldi?
Tunahan: O gün içerisinde alanda yaklaşık 30 kişiydik. Ben yurdum olduğu için, yer kaplamamak için yurda gitmiştim.
TOMA’larla ve Ankara’dakiler yetmiyormuş gibi Çankırı’dan getirilen polislerle alana geldiler. Ben alanın dışında kaldım. Alan tamamen çevrildiği için alana girmeye yetişemedim. Yaylı bariyerlerle 40 dönüm arazinin tamamını çevrelemişlerdi. Hiçbir kaçış alanı bırakmayacak şekilde, bariyerlerin hemen arkasında polisler de vardı. Daha sonra, içeriden aldığımız bilgi doğrultusunda, arkadaşlarımızın alanı boşlatmasını istediklerini, yapılmadığı takdirde zorla çıkartacaklarını söylemişler.

Arkadaşlarımız da biraz bu süreci oyalar şekilde eşyaları toplamaya başlamışlar. Eşyalar bittikten sonra da arkadaşlarımız kol kola girip sloganlar eşliğinde bizimle buluşacak şekilde bariyerlere doğru yaklaştılar. Ve müdahale oldu. Arkadaşlarımız, işkenceyle, saçları çekilerek, kafalarına tekme atılarak alandan çıkarıldı. O gün kimse gözaltına alınmadı. Bunun şununla bağı vardı: Gezi Parkı’yla sembolik bir benzerlik vardı. Ağaçlar için direnmek, orada çadırlı bir direniş gibi… Bu hem iktidarı, hem de rektörlüğü korkutmuştu. Bu sebeple rektörlüğün herhangi bir gözaltı olmamasına yönelik talimat verdiğini biliyoruz. Çünkü bize “Rektörlüğünüz izin verseydi de sizi gözaltına alsaydık” gibi nefret dolu ifadeler kullanıldı.
Bunlardan hemen önce biz bariyerdeki bir boşluktan girmeye çalıştık. Bize çok yakın mesafeden bir biber solüsyonu sıkıldı. Yanlış hatırlamıyorsam Türk Tabipler Birliğinin (TTB) yaptığı bir sunumda bu solüsyonun insan haklarına aykırı olduğu ifade edilmişti. O sırada benim gözüme sadece 2 ufak damla geldi. Bütün gün boyunca bütün vücudum yanacak şekilde işlevsiz kaldım, hareket dahi edemedim. Yaz dönemi olması sebebiyle hava da sıcaktı, epey bir işkence uygulanmış oldu bize.
CSSA: Saldırının olduğu günü hem sosyal medya hem de basın yoluyla geniş kesimler takip etti. Saldırıdan sonraki gelişmeleri de konuşacağız ama aslında öncesi çok bilinmiyor. Nasıl bir ortam oluşmuştu Kavaklık’ta? Neye saldırmış oldu polis?
Tunahan: Kavaklık, üniversite direnişleri içerisinde önemli ve biricik bir örnek. Çünkü okul içerisinde çadırlı bir direniş… Aslında, bundan da öte direniş kısmı müdahaleden sonra başlıyor. Onun öncesinde daha çok komün hayatının, demokratik bir öğrenci yapılanmasının olduğu bir alandı Kavaklık. Mesela kendi aramızda inisiyatiflerimiz vardı; bulaşık, bildiri dağıtımı, o gün yapılması gerekenler… Artık kendiliğinden bir topluluk olmuştuk. Kimse “Gelin burada toplanalım, demokratik bir yapı kuralım, örgütlenelim” demedi, insanların bu alanı korumamız gerekiyor, direnmemiz gerekiyor demesi üzerine oluşan doğal bir örgütlenme… Artık bir konu konuşulacağı zaman hepimiz bir araya gelip ortak bir karar alarak bunun yapımına gidiyorduk. 8 Temmuz öncesinde, bir komün hayatından, demokratik bir örgütlenmeden bahsediyoruz.

Sosyal hayata baktığımızda ise etkinlikler oluyordu. Film gecesi, Praksis grubuyla konser, Bandista’yla konser, düzenli olarak erken saatte kahvaltılar, sabah erkenden kuş sayımı, alandaki endemik ve nadir bulunan bitkilerle tür sayımı gibi etkinlikler yaprak olabildiğince insanlara Kavaklık’ı tanıtmaya çalışıyorduk. Kavaklık fakültelerin olduğu bölgeden biraz uzak bir bölge. Demiraylar dediğimiz, TeknoKent dediğimiz kısımda yer alıyor, öğrenciler çok bilmiyordu. Bu tür etkinliklerle tanıtmaya çalışıyorduk. En önemli faaliyetimiz de şuydu: KYK ile ilgili bilgiler toplayıp, haritada kavaklığın yerini de gösteren “Neden KYK yurdu istemiyoruz?” isimli bir kitapçık hazırlamıştık.
CSSA: Bu da çok tartışıldı aslında. ODTÜ’nün yurt ihtiyacı, ekolojik yapı gibi konular nasıl tartışıldı direniş alanında?
Tunahan: Biz ilk başladığımızda direnişe, biraz daha ekoloji üzerinden giden bir tartışma oldu. Ancak yapılacak KYK yurdu, etrafında siyasi bir durum da barındırıyor. KYK’yı biz biliyoruz, barınma ihtiyacından ziyade iktidarın fedai yetiştirmek için kullandığı yerler haline geldi. Bunu birçok etkinlikten görebiliyoruz. Mesela bunlardan dikkat çekenlerden biri KYK yurtlarının evlilikle ilgili yaptığı okullardı. KYK bunun manevi destekçisiydi. Bunun gibi örneklerden dolayı, belli bir süreçten sonra oluşturduğumuz kitapçıklarla siyasi yönünü vurgulamaya çalıştık. Protokolde de çok ciddi noktalar var. Protokolde okul dışından kimse gelmeyeceği yazıyordu ama yurdun yönetimi tamamen Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda olacaktı. Ancak bizim yurtların tamamı, tamamen ODTÜ memurlarınca yönetiliyor. KYK yurdu tamamen bağımsız bir yönetime sahip olacaktı. İkincisi, oraya seçilecek öğrencilerin tamamen kendi yöntemleriyle seçilecek olması. ODTÜ’de öğrenciler kriterler göre yurtlara yerleştirilir: Şehir dışından gelme, ekonomik durum, başarı durumu… Bunların hepsi değerlendirilir, bir puan atfedilir öğrenciye ve sıralanır. Yer boşaldıkça o puan sırasına göre yerleştirilir. Ancak KYK yurtlarında dönen insan kayırma gibi durumları biliyoruz. Bu önemli noktalardan biriydi.
Yapılacak bir yurt değil, bir kompleksten bahsediyorduk. Birçok yurt binası, konferans salonu, adına sosyal bina denilen ama içeriğini bilmediğimiz bir bina… Burası KYK’ya ait olacaktı, ODTÜ’ye ait olmayacaktı. Yapılacak yurdun 2400 kişilik olacağı söylendi. ODTÜ’nün öğrenci ihtiyacından daha fazla öğrenciyi içine alacak bir yurttan bahsediyorduk, bu da şaibeliydi. Kalan kısımla ne olacak? Oraya kimler alınacak? İtirazlar üzerine sayının yarıya indiği söylendi ama proje aynı kaldı.
“Biz KYK yurdu istemiyoruz, ODTÜ yurdu istiyoruz. Biz ODTÜ bileşenlerince yapılan ve ODTÜ tarafından yönetilen bir yurt istiyoruz. İkincisi, biz Kavaklık’ta yapılacak bir yurt istemiyoruz.“
CSSA: Yurt istememek değildi yani aslında sorun…
Tunahan: Biz “Yurt istemiyoruz” demedik. Bunun karmaşası da yaşandı. TGB gibi faşist güruhlar bu argümanı çok fazla kullandı: “Bunlar yurt istemiyor ama öğrenciler dışarıda kalıyor.” Biz böyle bir şey söylemedik hatta dışarıda kalan çok sayıda öğrenciyle dayanışma adına çalışmalar yaptık. O yıl çok fazla öğrenci dışarıda kaldı, biz bunun da rektörlük tarafından bilerek yapıldığını düşünüyoruz.
Biz KYK yurdu istemiyoruz, ODTÜ yurdu istiyoruz. Biz ODTÜ bileşenlerince yapılan ve ODTÜ tarafından yönetilen bir yurt istiyoruz. İkincisi, biz Kavaklık’ta yapılacak bir yurt istemiyoruz. Alternatif çok fazla alan var, ağaç kesilmesine gerek olmayan alanlar. Üçüncüsü KYK’nın, ODTÜ’nün bu kadar merkezinde inatla yapılıyor olması da ayrı bir konuydu. Özetle, bizim yurt ihtiyacımız var, biz KYK yurdu istemiyoruz, ODTÜ bileşenlerince yapılan ve yönetilen bir yurt istiyoruz, herhangi bir ekolojik tahribata yol açmayan bir yurt istiyoruz.
CSSA: Saldırının olduğu gün hiç kimse gözaltına alınmadı. O günden sonra şimdi açılan davaya kadar gelen süreçte neler oldu?
Tunahan: Kavaklık’a dair bir gözaltı olmadı ama ODTÜ’de fişlemeler yapıldı, hem emniyet tarafından hem de okul tarafından. Tanışmıyor olmamıza rağmen ÖGB bizlere isimlerimizle sesleniyordu. Mesela bir eylemde 70 kişilik liste oluşturuluyor. Eylemde herhangi bir şiddet ya da herhangi bir karşılaşma bile yok. Sadece orada beklenildi ve dağılındı. Böyle bir eylemde 70 kişilik bir listeyle, -ki buna hocalar, mezunlar, öğrenciler dahil- “bu öğrenciler vardı, şunlar şunlar yapıldı” gibi fişlemeye gidildi. Daha sonrasında, mesela süreç bittikten sonra, yaz aylarında, bizlere soruşturma açıldığını öğrendik, ifadelerimizi verdik. Bize gelen tebligat içerisinde şöyle bir ifade yer alıyordu: “ODTÜ Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı ricasıyla”. Yani aslında bu soruşturma ODTÜ yönetimi tarafından istenmiş ve devamında da soruşturma açılmış. Biz bunu bu şekilde anlıyoruz. Daha sonrasında bizler susma hakkımızı kullanarak, ifadelerimizi verdik. Geçtiğimiz Eylül ayında da dava açıldı. Müşteki olarak iki polis memuru var. Davayı açma sebebi de, saldırının olduğu gün, “eylem yapıp kendiliğinden dağılmama” ve “kamu malına zarar verme”. 3 Şubat 2021’e duruşma tarihi verildi.
“Boğaziçi’ne Melih Bulu’nun atanması da, ODTÜ’ye Kavaklık’a yapılması planlanan KYK Yurdu da birer işgaldi. Melih Bulu rektörlük koltuğunu işgal ederken, KYK Yurdu da Kavaklık’ı işgal edecekti.”
CSSA: Benzer olarak son dönemde Boğaziçi Üniversitesinde gerçekleştirilen eylemlerde de eylem anında gözaltına alınan olmadı ancak daha sonra öğrenciler evleri basılarak gözaltına alındı. Aslında bu iki direniş arasındaki benzerlik açısından bundan fazlası var. Sen nasıl değerlendiriyorsun bu iki direnişin ilişkisini?
Tunahan: Genellikle direnişlerde şunu görüyoruz: Melih Bulu’nun atanmasından sonra, tıpkı Kavaklık Direnişinde olduğu gibi, öğrenciler o alanı boşaltmamaya çalıştı. Kavaklık Direnişi de aynı şekildeydi. Aslında Boğaziçi’ne Melih Bulu’nun atanması da, ODTÜ’ye Kavaklık’a yapılması planlanan KYK Yurdu da birer işgaldi. Melih Bulu rektörlük koltuğunu işgal ederken, KYK Yurdu da Kavaklık’ı işgal edecekti. Benzerlik taşımasının temel sebebi bu. Ortada bizlerin yaşam alanına, demokratik yapısına ve belki sosyal hayatına dönük bir işgal var ve bizler de bu işgale karşı, kendi sosyal ve siyasal, ekolojik, demokratik alanımızı terk etmeyerek, orayı tutarak meşru zeminimiz üzerinde durarak, direniyoruz. Bundan dolayı Boğaziçi Üniversitesiyle çok benzerlikleri var. İnanılmaz derecede polisin gelmesi mesela… Çünkü aslında üniversiteler, bu tür şeylerde dinamik yapıyı oluşturan kitlelerdir. Bundan dolayı en çok korkulan kitlelerden bir tanesidir de.
Mesela gözaltına alınmama, o anda gözaltına aldırmama aslında tamamen o an infial yaratmamak için yapılan bir şeydi. 30 kişi biz gözaltına alınabilirdik, -ki o an, bekliyorduk. Bu tip benzerlikler var ve sonrasında tamamen terörize edilmeye çalışıldı. Aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesinde öğrenciler, afişe edildi. Katılan öğrenciler, taa Bakan Yardımcılarına kadar afişe edilip, terörize edilmeye çalışıldı. Kavaklık’ta bunu bu kadar yapamadılar ama şunu yapmaya çalıştılar mesela: “Bunlar terör propagandası yapıyor, bunlar terörist” gibi şeyler söylemeye başladılar. Ya da mesela ODTÜ içinde TGB’liler bunu çok kullandı: “bunlar terörist”, “bunlar yurt istemiyor”, “öğrenciler için değil bu”, “tamamen okulu karıştırmaya yönelik eylemler.” Bundan dolayı, eylem biçimi farklı olsa da, Boğaziçinde ya da başka bir üniversitede olacak, buna benzer, öğrencinin yaşam alanına, demokratik alanına, siyasi alanına, sosyal alanına yapılacak işgal söz konusu olduğunda, yine benzer eylem biçimini göreceğiz, benzerliği de bu şekilde kurabiliyorum.
“Verşan Kök okulu yönetmekten ziyade, okulu iktidarın yaması haline getirmeye çalışıyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz çünkü mesela okulun kültürünü yok etmeye çalışıyor.”
CSSA: ODTÜ’de Onur Yürüyüşüne saldırı, şenliklerin iptali, Kavaklık KYK yurdu yapılması gibi topyekun bir saldırıdan bahsediyoruz Aynı zamanda bir kayyum rektör gerçekliği de var. Boğaziçindeki eylemler de, ODTÜ’de biraz böyle karşılık buldu, algılandı gibi. Sizin direnişiniz de, ODTÜ’deki kayyum rektöre karşı çıkışa giden süreç içerisinde değerlendirilebilir. Bu bağlantı hakkında ne düşünüyorsun?
Tunahan: 2016 yılında, 93 yılından beri ilk defa, seçilmeyen bir insan kayyum rektör olarak atandı. En başlarda şöyle bir söylem vardı ve aslında bizi tehlikeye atan en büyük söylemlerden biri de buydu: “En azından ODTÜ’lü”. ODTÜ’lü olması hiçbir şeyi değiştirmiyor, bunu anlatmama bile gerek yok. Şu anda Verşan Kök ODTÜ’lü ve bir kayyum. Geçtiğimiz süreçte neler yaşandı, hepimiz biliyoruz. Kayyum rektör Verşan Kök’ün, bu sürece gelinceye kadarki durumunu anlatacak olursak, öncelikle şunu bilmek gerekir ki, Verşan Kök okulu yönetmekten ziyade, okulu iktidarın yaması haline getirmeye çalışıyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz çünkü mesela okulun kültürünü yok etmeye çalışıyor. Bir yapıyı yok etmek istediğinizde, en kolay şeylerden biri oranın kültürünü yok etmek. Kültürünü yok ettikten sonra, belli bir yapı, sosyal yapı bulamazsınız ve sosyal yapı olmadığından da, kolay bir örgütlenme de göremezsiniz. Mesela ilk yaptığı şeylerden bir tanesi, şenliklerin iptal edilmesiydi. Milyonlarca lira harcayarak turnikeler yaptırdı, ihtiyaç olmamasına rağmen. Ancak şenliğe geldiğinde, bütçe yok dedi. Daha sonrasında sermayeyi okul içerisine sokmaya çalışan faaliyetlerde bulunmaya çalıştı. KoçFest bunlardan bir tanesiydi. Şenlik yok dedi ama buyrun, size KoçFest var dedi. Normalde belli dönemlerde, çimler zarar görüyor diye öğrenciler alınmazken, oraya arabalar sokuldu, reklamlar konuldu.
Onur Yürüyüşü, yıllar boyunca barış içerisinde yapılırken, -ki rektörlüğün de “Sizler zarar göreceksiniz, bundan dolayı okula polis soktum.” gibi bir söylemi olmasına rağmen- bu Onur Yürüyüşünü gerçekleştirenler ciddi bir şekilde işkence gördü ve bu görüntüler her yerde yayınlandı. Bir arkadaşımız tekme tokat dayak yedi, ters kelepçelerle gözaltına alındı, çok yakın mesafeden arkadaşlarımıza biber gazı sıkıldı. Bunlar öğrenci dostu bir rektörün yapabileceği değil, tamamen totaliter bir zihniyetle iktidar yaması birinin yapabileceği şeylerdir.
Kavaklık da bunlardan bir tanesiydi. Kavaklık projesi, eğer gerçekten öğrenci dostu olsaydı, bizler en başından beri haykırırken, bunun hem hukuksuz olduğu, hem ekolojiye zarar vereceği, hem siyasal, sosyal ve demokratik yapıya zarar vereceğini söylerken, hiçbir öğrenciyle birlikte ortak hareket edilecek bir işlem yapılmaksızın, tamamen üstten gelen bir proje yapılmazdı. Öğrenciler dinlenir, farklı bir yerde ODTÜ yönetimince bir yurt yapılırdı.
Şimdi aynı şekilde, Boğaziçi’nde de bunlar gerçekleşiyor. Öğrenciler bunu istemiyor; çünkü birincisi, Melih Bulu ne akademi camiasında ne de öğrenci camiasında kabul edilen birisi değil; ikincisi, bu insanın iktidarla ilişkisi çok benzer. Bütün üniversitelere baktığımızda, iktidarla çok yakın ilişkileri olan insanlar görüyoruz. Bu da aslında totalitarizmin net bir beyanıdır. Yani üniversitelere dönük projelerinin ne olduğunu biliyoruz.
Boğaziçi Üniversitesinde yine öğrencilerin hedef gösterilerek, operasyonlarla alınması örneğin ve daha sonrasında yurt dışı yasaklarıyla bırakılması… Bunlar mesela çok benzer şeyler. Elbetteki İstanbul ve Ankara birbirinden farklı yapılara sahip ama çok fazla benzerlik görüyorum Boğaziçi Üniversitesiyle.
CSSA: Tekrar Kavaklık’a dönersek, Kavaklık Direnişi hukuki olarak geri çekilme gibi değil belki ama fiziki olarak, fiili olarak bir kazanımla sonuçlandı. Bu kazanımı ve kazanılmış olmasına rağmen yargılanıyor olmanızı nasıl değerlendiriyorsun?
Tunahan: Ben şahsım adına, Kavaklık Direnişi kazanımla sonuçlanmış bir direniştir diye ifade ediyorum. Bu Kavalık’ın ortak bir ifadesi değildir ama ben kazanım olarak atfediyorum, bunun sebebini de şu şekilde ifade ediyorum: Birincisi, fiilen bir kazanım gerçekleşti. 8 Temmuz’da bizler o alandan atıldıktan sonra, o alan çitlerle çevrildi ve çitlerle çevrildikten sonra bizler şunu fark ettik, o arazi zaten 49 yıllığına ODTÜ Geliştirme Vakfına tahsis edilmiş. Yani hukuki terimi tam hatırlamıyorum ama inşaat yapma hakkı, vakfın elindeydi ve vakıf buna izin vermediği için alsında oraya zaten fiilen bir şey yapılmayacaktı. Bir aylık süreç vardı o alana inşaat yapmak için ve 8 Temmuz’dan 8 Ağustos’a kadar yapılmadı. Daha sonrasında biz 8 Ağustos’ta o çiti yıkarak, tekrardan Kavaklık’ın içerisine girdik. Birinci kazanım budur benim için.

Bir de hukuki bir kazanım var, ODTÜ Mezunlar Derneğinin açtığı dava ile birlikte, 6 Ocak’ta yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Daha sonrasında Rektörlük buna itiraz etti, itiraz kabul edilmedi ve 12 Mart’ta da protokol tamamen iptal edildi ve hukuken de bir kazanım elde edilmiş oldu. Bunun dışında da bizler, bu ağaçların kesilmesinden sonra şöyle bi şiarla çıktık: “Yeşerecek köklerimiz var!” 14 Temmuz’da da bütün Ankara’ya ve Türkiye’ye açık “Kökler Direnişe Çağırıyor” diye bir etkinlik gerçekleştirmiştik. Bu ağaçlar kesildi ancak kökler hala bizdeydi ve kavak ağaçlarını bizler yeşerteceğimize dair bir söz verdik. Bunun için direnmeye başladık 8 Temmuz’dan sonra. Şu anda da aslında bu verdiğimiz sözü tutmaya başladık. Gerçekten kesilen ağaçlar inanılmaz derecede uzadı ve tekrardan bir florayı kendiliğinden oluşturmaya başladı, zarar görmüş olsa da. Bundan sonraki süreçte de çeşitli projeler var bu alanı korumaya yönelik. O alanın yaşamsal bütününü korumaya yönelik bir çalışmayla devam edecek diyebilirim şu an.
“Bizlere soruşturma açıldıktan sonra söylemiştik, bizler suçlu değil; haklıyız. Haklılığımızı, hem fiilen hem kamuoyunca hem de hukuken kanıtladık.”
CSSA: Bu durumda siz yaşam savunucusu öğrenciler olarak, hukuksuz bir durumu engellemiş olmanıza rağmen yargılanıyorsunuz. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?
Tunahan: Bizler zaten böyle bir şey bekliyorduk. Soruşturmanın açılması, davayı kazanmamızdan önceydi. Ancak hukuksuzluk mahkemelerce adli yolla kanıtlandıktan sonra dava açıldı. Bu tip şeyler, gözdağı vermek, bizi biraz cezalandırmak için yapılan şeylerdir. Bizlere soruşturma açıldıktan sonra söylemiştik, bizler suçlu değil; haklıyız. Haklılığımızı, hem fiilen hem kamuoyunca hem de hukuken kanıtladık. Gerçekten artık insanların bir şey söyleyemeyeceği noktaya -ki buna yönetim de dahil, Verşan Kök, Oğuzhan Hasan Çebi, Ahmet Yozgatligil, istifa eden diğer rektör yardımcıları- geldik. Onlara dahi Kavaklık’la ilgili bir şey söyletmeyecek kadar haklılığımız kanıtlamış olduk. Bize dava açılmasının sebeplerinden birisi, bizi cezalandırmak. Biliyoruz ki, gerçekten buraya yapılmak istenen KYK Yurdu, Mimarlar Odasının da tarif ettiği gibi bir truva atıydı. Bizler aslında sadece Kavalık’ı kurtarmamış olduk; aynı zamanda iktidarın çok önem verdiği -ki 9 Şubat 2019’da cumhurbaşkanı geldiğinde Verşan Kök’ün, sayın cumhurbaşkanım demekten yorulmadığı ve zat-ı alinizin çok önem verdiği şeklinde ifade ettiği- bir projeyi durdurmuş olduk. Yani aslında iktidarın istediği bir planı, projeyi bizler durdurmuş olduk. Bunun bir cezası olması gerekiyordu iktidar açısından ve dava açılmasının sebebi de bu.
Ancak şunu biliyoruz ki, bizler suçlu değil; haklıyız ve asıl suçlular, eğer bir suçlu arıyorsak, öğrenciler için yapılan bir projeyi öğrenciye sormadan, oradaki yaşayan insanlara sormadan yapılan bir projeyi üstten indirerek yapan rektörlüktür. Suçlu Verşan Kök’tür. Bizler 3 Şubat 2021 tarihinde, saat 11’de 46. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmayacağız; bizler rektörlüğü yargılayacağız aslında. Haklı olduğumuz kanıtlandı zaten.
“Bu aslında biraz da rektörlüğün fişlediği kişilerin listesini polise iletmesiyle de açılmış bir dava.”
CSSA: Son olarak, 12 sanıklı Kavaklık Direnişi Davasındaki 12 yaşam savınucusu, nöbet tutan 30 kişi arasından seçilmiş kişiler mi?
Tunahan: 12 kişinin hepsi de o alanda direnen arkadaşlarım ama mesela, bazı arkadaşların dosyasını incelediğimizde çok uzaktan küçücük fotoğrafları var ve mukavemet ettiği bir şey yok -kimse bunu yapmadı zaten; ama onların nezdinde bile çok bir şey ifade etmeyen fotoğraflar gördük. Bu aslında biraz da rektörlüğün fişlediği kişilerin listesini polise iletmesiyle de açılmış bir dava. Ama o 12 kişinin, 12’si de orada direnmiş, sürekli olarak orada bulunmasa da,orayı savunan arkadaşlardan oluşan bir liste.
CSSA: Çok teşekkürler Tunahan. Buradan yapmak istediğin bir çağrı var mı?
Tunahan: Bizler 12 kişi ve yargılanmayan daha niceleri, yaşam savunucularıyız ve bizler, ODTÜ’nün siyasi, sosyal, demokratik ve barış ortamını savunan öğrencileriz. Kavaklık Direnişi meşru bir direniştir, bunu her türlü yolla kanıtladık ve açılan dava da hukuksuzdur. Bizler herkesi 3 Şubat 2021 tarihinde saat 11’de 46. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecek duruşmaya dayanışmaya çağırıyoruz.

Ana görsel odtumistbaraka.org sitesinden alınmıştır.