Online Bir Hak İhlali: E-ğitim
Mert Batur
Türkiye’de ilk Covid-19 vakası görüldüğünden bu yana toplumsal hayatın neredeyse tamamında yeni düzenlemeler yapıldı. Bu küresel salgın; sağlık, eğitim, ekonomi gibi pek çok başlıkta, sonuçlarını yeni görmeye başladığımız değişiklikler yarattı. Salgından herkesin hayatı etkilendi ancak bazılarımızın hayatı daha çok etkilendi. Salgında da çalışmak zorunda kalan işçiler, online eğitime erişimi olmayan gençler, ev içinde şiddet ve baskı gören kadınlar… Aslında yan yana getirince epey kalabalık olan bu gruplar, hem salgının küresel etkilerini yaşıyor hem de salgın gerekçesiyle yapılan düzenlemelerin bedelini ödüyor.
Eğitim neydi? Eğitim haktı.
Salgının en temelden değiştirdiği alanlardan biri eğitim-öğretim alanı oldu. İlk ve orta dereceden eğitim kurumlarında ve üniversitelerde olağan koşullarda yüz yüze gerçekleştirilen dersler, online ders verilebilen sistemlere taşındı. Daha doğrusu, niyet buydu. Ancak yükseköğretim kurumları da dahil olmak üzere çoğu kurumda buna uygun bir altyapı olmaması, internet erişiminin eşitsiz olması, her alanın online eğitime uygun olmaması gibi pek çok sebeple online eğitim, öğrencilerin eğitim alamadığı bir durumu resmi ifadesi haline geldi.
Eğitimin, yalnızca uygun koşullarda verilen bir hizmet değil de, her koşulda sağlanması gereken bir hak haline getiren neydi? Bu alana dair devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerinin bulunması. Bu hak, Anayasanın 42. maddesinde şu şekilde düzenlenmiş: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. (…) İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. (…) Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.”
Eğitimin Anayasal bir hak olarak “parasız” niteliğiyle düzenlenmesi, yalnızca derslere girildiği için ücret ödenmemesi anlamına gelmez. Eğitim hakkı, her dereceden eğitim-öğretim kurumunda öğrenim gören öğrencilerin eğitime erişiminin parasız olmasını da kapsar. Bu açıdan; eğitim-öğretim kurumlarına ulaşımın sağlanması, öğrencilerin beslenme ve barınma ihtiyaçlarının karşılanması gibi eğitim almayı mümkün hale getirecek bütün imkanların devlet garantörlüğü ile parasız olarak karşılanması da eğitim hakkının kapsamındadır.
Yükseköğretim Kanununun 4. maddesinde düzenlenen ana ilkelerden biri de “Yükseköğretimde imkan ve fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler alınır.” şeklinde ifade edilmiştir. İmkan ve fırsat eşitliği, ilk bakışta ‘parasız eğitim’ kadar net görünmese de, bir üniversitede öğrenim görmeye hak kazanmış öğrencilerin, bu öğretim kapsamında derslere erişim sağlayabilmesinin, bu ana ilkede belirtilen önlemlerin kapsamına girdiğine şüphe yoktur.
Yeni normal, eski ihlal: Eğitim hakkı
“Yeni normal” ifadesi, salgın sebebiyle yapılan düzenlemelerle belirlenen kamusal hayatı tarif etmek için kullanılıyor. Eğitimin online olarak sürdürülmesi de, bu “yeni normal”in önemli parçalarından birisi. Ancak eğitim hakkının ihlal edilmesi geleneği bu yeni normalde de sürüyor.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un, online eğitimle ilgili verdiği istatistiğe göre; öğrencilerin yüzde 20’si internet erişiminde sorun yaşıyor. Bu istatistiği veren devlet yetkilisinin ilk ve orta düzeyde eğitim yapılan online sistemin çökmesine “Demek ki talep çok yüksek, buna sevinmeliyiz.” dediğini de göz önüne alırsak, şöyle düzeltmekte fayda var: “Öğrencilerinin en az yüzde 20’sinin internet erişimi yok, ne kadarının düzenli bir internet erişimi olduğu belli değil. Düzenli internete erişebilenlerin internetinin online eğitimde kullanılabilecek hızda olup olmadığını bilmiyoruz!”
Bu koşullar altında, uygun bir cihaza sahip olma, yeterli ve düzenli bir internet bağlantısına erişebilme gibi en temel ihtiyaçlar konusunda yaşanan eksiklik tamamlanmadan eğitim hakkının sağlanabildiği söylenemez. Üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere, bütün öğrencilere bu imkanların sağlanması gereklidir ve devletin Anayasayla belirlenmiş sorumluluklarından biridir.