Yükseköğretimde Pandemi Süreci Yönetimine Dair: Neler Yapıldı ve Neler Yapılabilir(di)?
Balacan Ayar
Feminist Queer Araştırmacılar Ağı (1) üyelerinden Simten Coşar, Elifcan Çelebi, Gülden Özcan ve Emine Sevim’den oluşan Uzaktan Eğitim Çalışma Grubunun “i” adındaki raporu yayımlandı.
Üniversite bileşenlerinin pandemi sürecinde yaşadıklarına değinen bu rapor, özellikle Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üzerinden akademinin yakın geçmişinin tarihsel arkaplanı da vererek, neoliberal politikalarla akademinin kurduğu/maruz bırakıldığı ilişkiyi gösteriyor. Bunu yaparken, aslında Covid-19 sürecinden çok daha eskiye dayanan ama şimdilerde çok daha görünür olan akademik tasfiyelere, ücret ve hak kayıplarına, güvencesizliğe, kişisel verilerin hiçe sayılmasına, eğitimin tektipleştirilme çabasına ve ifade özgürlüğünün ne kadar daraltıldığına dair birçok önemli meseleye değiniyor (2).
Tarihsel arkaplanı oluştururken şöyle diyor rapor: “1980’lerden 2000’lere uzanan süreçte YÖK Kanunu, YÖK merkeziyetçiliği, üniversite özerkliğinin baskın anlamının mâli özerklikle kurulması ve yükseköğretimin, eğitimin metalaşması vasıtasıyla serbest piyasalaştırılması, kampüslerin kamusal olandan ziyade devletin alanıyla serbest piyasanın alanı arasındaki senteze mekân sunmaları, […] öğrencilerin tüketici, müşteri ve çıktı arasında salınmaları ve serbest piyasa için hedeflenen girişimci – iş gücü profilinde tanımlanmasıyla nitelenebilecek bir dönüşüm yaşandı” (s. 6). Rapor, bu çerçeveyi unutmayarak, pandeminin bu tabloyu nasıl derinleştirdiğini, mevcut YÖK kararlarını inceleyerek, YÖK’ün süreç yönetimini analiz ederek ve birebir tanıklıklardan yola çıkarak “birlikte” dayanışma geliştirme yollarına vesile olma amacı da taşıyor. Bu anlamda gelişmeye, geliştirilmeye ve dayanışmaya davet eden canlı da bir rapor.
Yaşanan Kavram Karmaşasına Dair Tanımlar
Rapor, Covid-19 salgınıyla beraber gündelik hayatta daha fazla kullanmaya başladığımız bu “çevrim içi” ve “uzaktan” eğitim modellerinin kavramsal tartışmalarına ve tarihsel süreçlerine de değiniyor. Her ne kadar bu eğitim modelleri ve yöntemleri öğrenci merkezli, interaktif, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak, kişisel verilerin güvenilirliğini sağlayabilecek ve ekonomik güvence verebilir şekilde kurgulanabilir olsa da, bu eğitim teknolojilerinin ve geliştirilen modellerin, dönemin siyasi motiflerinden ve neoliberal politikalarından ayrı düşünülemeyeceği vurguluyorlar. Rapor konuya dair şöyle diyor: “…yeni teknolojilerin kendiliğinden eğitimi daha erişilebilir, daha öğrenci odaklı, daha eleştirel, daha yaratıcı kıldığı yönündeki söyleme şüpheci yaklaşmakta, bütün bunları varolan kesişimsel eşitsizlikler içerisinden ve küresel sermayenin çıkarları açısından düşünmekte fayda var” (s.12).
İlerleyen sayfalarda, çevrim içi eğitim, uzaktan eğitim, çevrim içi karma eğitim, senkron ve asenkron uzaktan eğitim gibi kavramların teker teker açıklandığı, tam nerede ve nasıl ayrıştıklarına dair bir tanım bölümü de hazırlanmış (Tanımlar raporun 11. Ve 12. sayfalarına bakabilirsiniz).
Pandemi Sürecinde YÖK Düzenlemeleri ve Düzenlemelerin Öğrencilere Etkisi
Değerlendirmede, YÖK’ün bu süreci nasıl yönettiği ve yaptığı düzenlemelerin nasıl karşılık bulduğuna dair bir analiz de mevcut. Akademinin pandemi deneyimi, YÖK’ün süreci yönetememesi, YÖK’ün aldığı kararlar ve bu kararların uygulamaları üzerinden irdelenmiş: “Tüm bu düzenlemeler teknisist bir yaklaşımla ve mevcut kaynaklarla, niteliğine pek de bakılmaksızın icra edildiğinde sorunsuzca işletilebilir görüntüsü çiziyordu”(s.16). Ders verenlerin kamera arkasındaki emeklerini ve/ya öğrencilerin kaynaklara erişiminin ne kadar zor olabileceğini göz ardı eden YÖK’ün, internet kotası gibi uygulamalarının ne kadar kısıtlı kaldığına dair vurgu yapılmış. Özellikle YÖK’ün üniversite bileşenlerinin çoğunluğunu oluşturan olan öğrencilere karşı tavrı şu şekilde aktarılmış: “Üniversitelerin temel bileşeni olan öğrencilerin bu sorunlarını gündemine almayan YÖK, eğitim ve öğretim sürecini kesintisiz biçimde sürdürmek hedefiyle bu sorunları yaşayan öğrencilere “kayıt dondurma ve erteleme hakkı” tanımaktan fazlasını yapmadı.” (s.19).
Peki ya “Kampüste” İfade Özgürlüğü?
Raporda yer alan bir diğer önemli kısım da, feminist ve queer alanlarda çalışmalar yapan akademiysen, araştırmacı ve/ya öğrencilerin bir araya geldiği “FQA Online Dayanışma Topantıları”nda konuşulan deneyimlerden oluşuyor. Akademisyenlerin ve öğrencilerin kişisel verilerin korunmasına ve ders ortamındaki ifade özgürlüklerinin kısıtlandığına dair kaygısı ortak: “Online derslerin ve seminerlerin kaydedilmesinin ve üniversitenin elinde ders kaydının olmasının, sınıftaki özgürlük ortamına ve akademik özgürlüklere tehdit oluşturabildiği ve dersi veren kişi üzerinde otosansür yaratabildiği paylaşılan bir diğer önemli nokta oldu” (s.24-25).
Son olarak rapor, atılabilecek adımlara dair önerileri sıralıyor.
(1) Feminist ve Queer Akademisyenler Ağı (FQA), heteronormativiteye, homo/trans negativiteye, queer ve sakat bedenlere dönük ayrımcılığa, ırkçılığa, sınıf/etnisite/din- temelli ayrımcılığa, türcülüğe ve diğer güç ilişkilerine ve bütün bunlardan türeyen toplumsal sorunlara duyarlı bir yaklaşımı dert edinen araştırmacıları bir araya getiren ve eleştirel bilgi üretimine bu şekilde katkı sunmayı hedefleyen bir ağ olarak 2018 yılında kuruldu.
(2) Evrim Kepenek’in Uzaktan Eğitim Çalışma Grubuyla yapmış olduğu kapsamlı röportaja da buradan ulaşabilirsiniz: https://bit.ly/2ZYmur6
Not: Görsel https://feministqueerarastirmacilar.wordpress.com/ sayfasından alınmıştır.