Ankaradaki LGBTİ+ Etkinliklerinin Yasaklarının Kampüse Etkisi
Osman Gönülveren
10 Mayıs 2019 tarihinde düzenlenen 9. ODTÜ Onur Yürüyüşü sırasında Rektörlük, Ankara Valiliğinin Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel, İnterseks (LGBTİ+) etkinliklerine yönelik yasaklamasını bahane göstererek, polisin kampüse girmesine izin verdi. Onur Yürüyüşüne saldıran polis, ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması’ndan en az 18 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan 18 öğrenci ve 1 akademisyene açılan davanın ilk duruşması 12 Kasım 2019’da Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. İlk duruşmada beraat kararı çıkmadı ve dava halen sürmekte.
Rektörlüğün bahane olarak sunduğu Ankara Valiliği yasakları 2 yılı aşkın süredir devam etmekte. Şu anda Ankara’da LGBTİ+ etkinliklerine yönelik kaldırılan ve hala devam etmekte olan birçok yasak kararı bulunmakta. Bu yasakların ilki 18 Kasım 2017 tarihinde, Olağanüstü Hal Uygulaması (OHAL) koşullarında, Ankara Valiliği tarafından süresiz olarak ilan edilmişti. Temmuz 2018’de OHAL’in kaldırılmasına rağmen yasağı sonlandırmayan Valilik, yasağın kapsamını tüm LGBTİ+ etkinliklerini kapsayacak ölçüde genişletti. Yasak kararının yargıya taşınması sonucunda ise 19 Nisan 2019 tarihinde LGBTİ+ etkinliklerine yönelik bu yasak kaldırıldı. Fakat OHAL kapsamında verilen söz konusu yasaklama kararı son olmadığı için şu anda LGBTİ+ etkinliklerine yönelik başka yasak kararları da bulunmakta.
Valilik LGBTİ+ yasağını ‘toplumsal hassasiyetleri korumak’ ve ‘suç işlenmesinin önlenmesini sağlamak’ için yasağı zorunlu kıldığı iddia edilen ‘kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike’ ve ‘genel sağlığın ve ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması’ gibi tamamen geçersiz gerekçelerle uygulamaya koyduğunu savunuyor. Bu iddialar birçok insan hakları örgütü tarafından temelsiz ve ayrımcı olması sebebiyle eleştiriliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, yasaklama kararının, insan haklarının felsefesine aykırı olduğunu ve LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık içerdiğini belirtiyor ve bu yasaklamayı reddediyor. Benzer şekilde Birleşmiş Milletler’e bağlı insan hakları uzmanları da söz konusu yasaklamaya dair ciddi kaygılar beslediklerini Türkiye’ye gönderdikleri bir mektupta dile getirdiler.
Uygulama, LGBTİ+ bireyleri sözde toplumsal düzeni bozacak ve ahlaksızlığa neden olacak şekilde damgalıyor. Halihazırda toplum tarafından önyargıların ve damgalamaların hedefi olan LGBTİ+ bireyler, bu yasaklamayla beraber daha fazla ötekileştiriliyor. Devletin bu ötekileştirici, önyargıyı besleyen uygulaması LGBTİ+ bireyleri giderek yalnızlaştırıyor. Söz konusu yasaklama kararı LGBTİ+ bireylerin okulda, evde, kampüste ve sokakta var olmalarını engelleyerek, kamusal alanın dışına itilmelerini amaçlıyor.
Yasağın Etkileri
Yasaklamanın etkileri üzerine LGBTİ+ aktivisti ve aynı zamanda bir öğrenci olan Deniz (1) ile bir görüşme gerçekleştirdik. Deniz, yasaklamaların birden fazla olmasının bir belirsizliğe yol açtığını belirtiyor. Kimisi kaldırılan kimisi yürürlükte olan bu kararlar, etkinliklerin gerçekleştirilmesini engelliyor. Uygulamanın sokaktaki pratik örgütlenmenin önüne geçtiğini söyleyen Deniz, devletin kapalı kapılar ardında ne yaparsanız yapın ama sokağa çıkmayın tutumunun lubunyaları yalnızlaştırdığını söylüyor.
ODTÜ Onur Yürüyüşünden de bildiğimiz ve bazılarımızın da deneyimlediği üzere, yasaklar kampüslere de sıçramış durumda. Ankara’da kampüslerde hiçbir şekilde LGBTİ+ etkinlikleri yapılamıyor. Bu yasakla beraber, kampüste özgürce etkinliklerini yapamayan öğrenci toplulukları, yeni çözüm arayışlarına giriyor. Bir anlamda kampüsün dışına itilen öğrenciler, yasak sebebiyle kampüste yapamadıkları etkinlikleri gerçekleştirebilecekleri başka mekanlar aramaya başlıyor. LGBTİ+ öğrenci topluluklarının henüz yeni yeni kampüsten uzak yerlerde etkinlik yapmaya başladığını söyleyen Deniz, bir etkinlik yapılmaya çalışıldığında ise sivil polisin mekanı çevrelediğini belirtiyor. Deniz durumu “ortada kriminalize eden ve sanki illegal bir şey yapıyormuşsun gibi bir muamele var” şeklinde özetliyor. Bu durum ise lubunları yalnızlaştırıyor ve aşılamaz bir depresyona sürüklüyor.
Üniversiteli öğrencilerin örgütlenemediğini ve etkinlik yapamadığını vurgulayan Deniz, üniversite öğrencisinin mekansal olarak kampüs içerisinde kendini var edemediğini söylüyor ve ekliyor: “derslerin sanki yasakla paralel bir şekilde heteronormatifleştiği, LGBTİ+’nın L’sinin dahi üniversiteye taşınamadığı bir ortamda, öğrencilerin üniversiteye geldikleri zaman değişip dönüşmesi mümkün olmuyor”. Deniz’in aktarımıyla üniversitelerde yasaklardan ötürü bir korku söz konusu, bu sebepten öğrencilerin ve akademisyenlerin birçoğu çekince içerisinde. Diğer yandan bazı üniversitelerde sanki hiç yokmuşçasına geçiyor LGBTİ+ meseleleri.
LGBTİ+ öğrencilerin güvenli alan kaygılarının giderek arttığı bir dönemdeyiz. ODTÜ Onur Yürüyüşünden sonra öğrencilerin KYK’larının kesilmesi, haklarında disiplin soruşturması açılması ve/veya bunların her an yapılabileceğine dair tehditler öğrenciyi korkutuyor. Politik olarak üniversitede var olamama durumu söz konusu oluyor. En son 25 Aralık 2019 tarihinde Cebeci Kampüsünde Las Tesis eylemini yapmak isteyen kadınlar şiddet kullanılarak gözaltına alındılar. Bu gözaltılar ve disiplin soruşturmaları da öğrencilerin kendilerini var edebilmelerine ortam yaratan kampüs ruhunun oluşmasını engelliyor. Yasaklar üniversitelere özgür bir alan tanımıyor. Deniz, devletin üniversite içine müdahalesinin üst safhada olduğunu belirterek durumu şu şekilde aktarıyor: “Yani öyle bir durum var ki, en ufak politik bir şey yapmaya kalktığın zaman devlet demir yumruğunu kafana en sert şekilde indiriyor.”
Yasaklamanın Hukuktaki Yeri
Ankara Valiliği yasaklaması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi (MSHUS) gibi birçok uluslararası hukuk metninde koruma altına alınan temel hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Türkiye, tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde koruma altına alınan barışçıl toplantıların yapılması için gerekli yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. Söz konusu yasaklama kararı, Türkiye’nin bu konudaki yükümlülüklerinin ihlaline sebebiyet vermektedir. Ayrıca yine Sözleşmede ve Anayasada düzenlenen ifade özgürlüğünün de ihlaline sebep olmaktadır. Etkinliklerin yasaklanması, LGBTİ+ bireylerin kendilerini temsil edebilmelerine ve tamamlamalarına engel olmaktadır. Ayrıca yasağın süresiz olması da hukuki olarak öngörülebilirlik şartını ihlal etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, LGBTİ+ etkinlikleriyle ilgili başvurularda, devletlerin etkinlikleri gerçekleştirme noktasındaki pozitif yükümlülüklerine vurgulama yaparak gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söylemiştir. Mahkeme bu konudaki başvurularda (Lashmankin ve diğerleri Rusya’ya Karşı, Alekseyev ve diğerleri Rusya’ya Karşı vb.) Sözleşmenin “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü” kenar başlıklı 11. maddesi ile “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesinin ihlal edildiğine yönelik karar vermiştir.
LGBTİ+‘lara Yönelik Yasaklar Derhal Kaldırılmalı
Söz konusu yasaklama kararı LGBTİ+ ları toplumdan uzaklaştırmakta. Ankara’daki günlük hayatta LGBTİ+’ların kendilerine alan yaratmalarını engelleyen bu uygulama, kampüslerde de aynı baskıcı etkiyi göstermekte. Kampüsler LGBTİ+ öğrencilerin kendilerine ait bir ifade alanı yaratmaları bakımından sonra derece önemli bir noktada. Fakat Valilik yasaklaması, kampüsün içine kadar girerek LGBTİ+ ların ifade alanlarını yaratmalarına engel olmakta. Yasaklamayla beraber Ankara’daki kampüslerde LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ etkinlikleri büyük bir şiddetle baskılanmakta. LGBTİ+’ları birer hedef haline getiren, günlük hayatın dışına iten ve kampüslerden uzaklaştıran uygulamanın hukuki hiçbir zemini bulunmamakta.
Görülmektedir ki hala geçerli olan LGBTİ+ yasaklaması, ayrımcı ve hukuksuz bir uygulamadır. Kararın topyekün ve süresiz olması ise demokratik bir toplum için öngörülemez bir tehlike arz etmekte. Günümüzde hala geçerli olan uygulamalar temel hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olmakta. Ayrımcılığın devlet eliyle meşrulaştırılması anlamına gelen LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanması demokratik bir toplumun gerekliliklerini karşılamamakta.
Ankara’daki LGBTİ+ bireylerin hayatlarını zorlaştıran, homofobiyi, transfobiyi teşvik eden ve hiçbir meşru amacı bulunmayan yürütme kararı bir an evvel durdurulmalıdır. Devlet yasak kararını kaldırmakla kalmamalı, LGBTİ+’lara yönelik pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeli. Başta Anayasa olmak üzere; AİHS ve MSHUS gibi tarafı olduğu sözleşmelerdeki yükümlülüklerine de uygun olarak hareket etmeli.
(1) Görüşme yaptığımız LGBTİ+ aktivizmi yapan öğrencinin ismi güvenlik kaygısıyla değiştirilmiş ve anonimleştirilmiştir.
- Yazı ilk olarak 20 Şubat 2020’de İngilizce sitemizde yayınlanmıştır. https://civicspacestudies.org/2020/02/20/the-impact-of-the-ban-against-the-lgbti-activities-on-the-campuses-in-ankara/