Boğaziçi Onur Yürüyüşü Davası: “Benim kimliğimden onur duyarak yürümem, korkularıma rağmen eylem yapmam gerekiyor!”
Üç gün süren 9. Boğaziçi Onur Yürüyüşü davasının ilk duruşması tamamlandı. Farklı hak örgütlerinden temsilciler duruşmayı takip etti. Öğrenciler savunmalarında, maruz bırakıldıkları işkence ve şiddeti anlattı.
20 Mayıs 2022’de öğrencilerin Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde düzenlemek istediği 9. Onur Yürüyüşü’ne polis saldırmış ve öğrencileri darp ederek gözaltına almıştı. 70 kişinin, “polise mukavemet” ve “gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefetten” yargılandığı davanın ilk duruşması 29 Mayıs 2023’te Çağlayan Adliyesi’nde görülmeye başlandı ve üç gün (29, 30 Mayıs ve 1 Haziran) sürdü. Yargılananlar arasında bir akademisyen de bulunuyor.
Çağlayan’da görülen duruşmayı, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Trans Pride, İstanbul Pride, SPoD, Ünikuir, Hevi LGBTİ+, İHD İstanbul Şube, LİSTAG, Bianet, Kanada Konsolosluğu ve Hollanda Konsolosluğu’ndan temsilciler, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden Can Candan ve Esra Mungan takip etti.
Yaklaşık 55 kişinin ifadesi alındı ve İfadesi alınan öğrenciler duruşmalardan vareste tutuldu. İkinci duruşma 2 Kasım’da görülecek.
Savunmalarında yürüyüşün düzenlendiği gün neler yaşandığını anlatan öğrenciler, yaşanan hukuksuzluğa, hak ihlallerine ve işkenceye dikkat çekti. Öğrencilerin ifadelerinden öne çıkan başlıklar şöyle:
Öğrenciler gözaltı süreci boyunca ters kelepçe ile bekletildi
Öğrencilerin ifadelerinde en çok dikkat çekilen nokta saatler süren gözaltı boyunca ters kelepçe ile bekletilmeleri oldu. Ters kelepçeye itiraz eden öğrencilerin darp edildiği, sözlü ve fiziksel olarak şiddete maruz bırakıldığı ifade edildi.
Gözaltı işlemleri hak ihlalleri zincirine sahne oldu
Gözaltına alındıkları sırada ve sonra yapılan bütün işlemler boyunca polisin öğrencilerin haklarını ihlal ettiği mahkemede ifade edildi. Öğrenciler; doktor muayenesi sırasında polisin kendileriyle beraber odaya girdiğini, tuvalet, düzenli kullanılan ilaç ve su gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığını, küfür ve hakarete maruz bırakıldıklarını anlattı.
Uyarı ve ihtar olmadan ablukaya alınan herkes gözaltına alındı
Henüz gözaltına alınmadan önce müzakere ederek dağılmak istediğini ifade eden öğrencilere, hakkında çok sayıda şikayet olan ve kadın-LGBTİ+ örgütlerinin defalarca kez taciz açıklamasıyla teşhir ettiği Hanifi Zengin’in “Her şekilde gözaltına alınacaksınız” dediği kaydedildi.
Boğaziçili akademisyen: “Kimse bana ve öğrencilerime işkence yapma hakkına sahip değil!”
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden savunma yapan bir akademisyen 16 yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde ders verdiğini belirterek normalde kampüste bir barış ortamı olduğu halde kampüse polis çağrılmasının hukuksuzluğuna ve rektörlüğün uygulamalarına dikkat çekerek şunları ifade etti: “Peki ya şimdi her yere takılan güvenlik kameraları kimin için, neden bir üniversiteye polis çağrılır? Öğrencilerin sürüklenerek gözaltına alınmasına seyirci mi kalsaydım? Yaşananlar, akademisyenlerin sessiz eylemini engellemek isteyen atanmış bir rektörün kampüse polis çağırması olarak açıklanabilir. Öğrencilerin saç renklerine, cinsel yönelimine mi karışalım? Yedikleri lokmaları mı sayalım? Bu nasıl bir yönetim ki bize bunu reva görüyor? Hiçbir yönetim bana ve öğrencilerimize işkence yapma hakkına sahip değil. Burada yargılanan bütün öğrenciler, öğrencilerimizdir. Akademi ve hukuk tek bir grubun tekelinde olamaz. Yönetimler gelir geçer.”
Sivil polisler salondan çıkarıldı
Duruşma salonunda bulunan sivil polislerin öğrencilerin avukatları tarafından teşhis edilmesinden sonra hakimden bu kişilerin salondan çıkarılması talep edildi. Hakim duruşmanın açık şekilde yapıldığını, isteyen herkesin duruşmayı izleyebileceğini belirttiyse de avukatların ısrarı sonucunda sivil polislere görevli olarak mahkemeyi izleyip izlemedikleri soruldu. Görevli olduğunu ifade eden polisler, sanık sıfatıyla salonda ifade veren öğrencilerin polisleri görevlendiren kişileri de işaret etmesi sebebiyle savunma hakkını engelleyebileceği şüphesiyle salondan çıkarıldı.
“Neden onur yürüyüşleri düzenleniyor?”
Duruşmanın ikinci gününde öğrencilerin yaptığı savunmalarda onur yürüyüşünün anlamına, neden yürüyüşe katıldıklarına, yaşananların kendilerini nasıl etkilediğini dair anlattıkları öne çıktı.
Öğrenciler LGBTİ+’ların karşılaştıkları muamele, hak gaspları ve ayrımcılığa dikkat çekerek demokratik düzende protestocuların güvenliğini sağlanması gereken polisin bugün tam aksine kendilerine güvende hissettirmediğine, LGBTİ+’ların buna karşı birbirinin yanında güvende hissettiğine dikkat çekti.
Aynı davada yargılanan çalışma arkadaşımız m. güneş’in duruşmanın ikinci gününde yaptığı savunmayı paylaşıyoruz:
“yıllar yılı adı siyaset sahnesinde anılmaya değer olmayan lgbti+lar bugün adı en çok zikredilenlerden biri oldular. her gün iktidar tarafından hedef gösteriliyor, düşman ilan ediliyorlar. öyle ki pandami ilk patlak verdiğinde diyanet işleri başkanı ali erbaş virüsü değil, lgbti+ları pandeminin sebebi olarak ilan etmişti. 2015ten beri güvenlik gerekçeleriyle onur yürüyüşlerimiz yasak. içişleri bakanı süleyman soylu bizim emperyalist batıdan ithal aile kurumunu tehdit eden sapkınlar olduğumuzu düşünüyor. hatta 2 gün önce kısıklıda balkon konuşması yapan cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan lgbti+lardan “bizde aile kutsaldır, kimse dil uzatamaz. […] ümüğünü sıkarız!” diyerek bahsetti. sayın hakim, ben ne batıdan ithalim ne salgın hastalığa sebep olacak bir virüs ne de ümüğü sıkılması gereken bir düşmanım.
onur duyarak söylüyorum ki bunların hiçbiri olmayı kabul etmediğim için 20 mayıs 2022’de boğaziçi 9. onur yürüyüşüne katıldım.
sayın hakim, üniversiteyi kazandığımda tüm ailem beni şöyle uyarmıştı: orada seni eyleme çağırırlar, sakın gitme! vallahi bu bu öğüdü dinlemedim.
herkesle eşit yaşama isteğim, kimliğimin tanınması, haklarımın yasal güvence altına alınması için karşısında durduğum lgbti+ nefretinin bünyemde oluşturduğu dehşetengiz korkuya rağmen onur yürüyüşüne katıldım.
benim kimliğimden onur duyarak yürümem, korkularıma rağmen eylem yapmam gerekiyor, sayın hakim. benim arkamdan yıllarca “ibne” diye bağırdıkları için yürümem gerekiyor. otobüste dövüldüğüm için, ailem benden utandığı için, yurtta kalamadığım, okulumdaki lgbti+ kulübü kapatıldığı için yürümem gerekiyor. bana yönelen bakışlardaki tiksintiye rağmen onurlu bir şekilde, başım dik, kalçam hafif çıkık, kırıta kırıta yürümem gerekiyor.
lakin, az önce dediğim gibi, aması var: korkuyorum. hak aradığım her yürüyüşte polis tarafından dövüldüğüm ve mahkemelerce yargılandığım için sürekli bir korku ve tetik hali içinde yaşıyorum. sadece kendim için de değil benimle aynı şeyleri yaşan tüm lgbti+lar için de korkuyorum. her an iktidar tarafından düşman, yargı tarafından suçlu ilan edilme riskinden korkuyorum.
yalnız bu korkunun beni mücadelemden alıkoymasına izin vermiyorum. vermeyeceğim de. niye vereyim ki? bugün yargıladığınız lgbti+ mücadelesi bugün başlamadı ki! ilk ve tek lgbti+ yargılaması örneği bu değil ki. lgbti+ yıllardır mücadele ediyor, yıllardır yargılanıyor. hala pes etmedik. çünkü hareketimiz bu korkuyla baş etmeyi öğrendi. ben de öyle.
bir kere “ne yaptık ki biz?” diye soruyorum kendime. görünürlük, hak ve eşitlik istemekten başka ne yaptık ki? cevabım “hiçbir şey” olduğu için korkumla baş etmeye yetecek gücüm var. mücadelemin meşruiyeti, gayemin haklılığı bana bu gücü veriyor.
bu güç öyle bir güç ki o gün yaşadığım her şeye rağmen mücadeleye devam edebiliyorum. mesela, içine fırlatıldığım ablukada -istanbul emniyetten hanifi zengin olduğunu sonradan öğrendiğim- görevli amire “ihtar yapılmadı, bir tahliye koridoru açın ve kalabalık dağılsın, lütfen!” diye önerdikten sonra aldığım cevabın öfkeden gözü dönmüş bir şekilde “ya seve seve gelirsiniz ya sike sike alırız” diye bağırılması olmasına rağmen, mukavemet göstermeden otobüse geçtiğim halde ters kelepçelenmeme rağmen, ablukaya fırlatıldığımda zedelenen ve 3 hafta boyunca hareket ettiremeyeceğim kolumu saatlerce ters kelepçede tutmuş olmalarına rağmen, sağlık muayenesinde odada bulunan polisin “yok, yok bir şeyi.” diye müdahil olup darp edildiğime dair rapor almamı engellemeye çalışmasına rağmen “bir daha olsa bir daha giderim onur yürüyüşüne” diyebiliyorum.
mücadelemin karşısına dikilenlerin de bu nefret derecesini gözü dönmüşlük olarak niteleyeceğim. yoldan geçen bile işkenceyle gözaltına alındı o gün. nasıl bir nefret ki bu? hayır, ne yaptık ki biz? hak aramak suç mu oldu bu memlekette? niye bunları yaşıyoruz?
sayın hakim, çok edebiyat yaptım, artık sadede geleyim: doğruluğu üzerine tekrar tekrar yemin edebileceğim bu ifadem, bana üzerime atılı suçlamayı kabul etmemek için yeterince dayanak sunuyor. umarım ki eşitlik gayesiyle düzenlenen bu yürüyüşe katıldığım için beni yargılatmak üzere iddianame hazırlama sorumluluğunu üstlenen sayın savcıya ve hiçbir hak talebimizden feragat etmeyeceğimizi göstermek üzere düzenlenen bu yürüyüşe katıldığım için beni yargılama sorumluluğu üstlenen siz sayın hakime de yeterli kanıtı sunar.
suçlu olan utanmaları öğretilmesine rağmen kimliklerini onurla taşımak üzere yürüyüşe katılan ben sıra arkadaşlarım değil. hak aradığımız için bizi dövdüren boğaziçi üniversitesi rektörü naci inci’den ve döven istanbul il emniyet müdürlüğünde güvenlik şube amiri hanefi zengin’den şikayetçiyim.
hagb kabul etmiyor, derhal beraatimi talep ediyorum.”
“Görev tanımını merak ediyorum çünkü sadece eylemcileri darp ederek gözaltı emri veriyor!”
Duruşmanın 3. gününde ışkence ile gözaltına alındıklarını, rahatsızlığı olduğu için ilaç talep ettiğini ve verilmediğini ifade eden öğrenci A.O. savunmasına şöyle devam etti:
“Bu davada müşteki olarak yer alan Hanefi Zengin’i yılda 10 kez görüyorum. 8 Mart’ta, İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde, Onur Yürüyüşlerinde…Görev tanımını merak ediyorum çünkü sadece eylemcileri darp ederek gözaltı emri veriyor. Hanefi Zengin’e müdahil olabileceği vakalar önerebilirim: Yakılarak öldürülen Hande Kader, namus cinayetine kurban giden Ahmet Yıldız, yıllardır aradığımız Gülistan Doku, iki gün önce balkondan atılan Saliha Tuncel’in davalarını izleyebilir.”

Duruşmanın bitiminde polis tarafından öğrencilere ve duruşmayı takip edenlere toplu hareket edilmemesi söylendi. Adliye kapısında ve bahçesinde ise olası bir basın açıklamasına karşı gözaltı araçları, toma ve çok sayıda çevik kuvvet polisi konuşlandı.